top of page

Yaşam mottom: Keşfet, paylaş, ilham ver

Furkan Karayel, teknoloji sektöründen çeşitlilik ve kapsayıcılık liderliğine uzanan ilham verici bir yolculuğun öznesi. Çok satanlar listelerinden inmeyen kitabı Inclusive Intelligence ile kapsayıcı liderliğin sırlarını binlerce kişiye ulaştıran Karayel, İrlanda’daki şirketi Diverse In ile dünya devi şirketlere eğitimler veriyor
ree

Kapsayıcılık ve çeşitlilik alanında şirketlere danışmanlık veren İrlanda merkezli girişim Diverse In’in kurucu CEO’su, konuşmacı ve Inclusive Intelligence kitabının yazarı Furkan Karayel, “Hayal kurmaya başladığımda kendime rol model olarak gördüğüm biriyle bile karşılaşmamıştım henüz. Sonra o kişi neden ben olmayayım, dedim” diye özetliyor yola çıkış hikayesini. Öğrenci olarak gelip bugün 20 yılı geride bıraktığı İrlanda’da kendinden ilhamla yola çıktığı bu yolculukta, çeşitlilik ve kapsayıcılık adına dünya devi şirketlere, binlerce insana ulaşıyor ve özellikle kadına iş yaşamında var olma alanı açmak için çalışıyor.


Furkan Karayel, kendi göçmenlik deneyimini, çalışma alanını ve birbirinden farklı sıfatlarıyla tek bir amaç için ürettiği kapsayıcılık ve çeşitlilik şövalyeliğini anlatıyor.


Furkan Hanım bize biraz kim olduğunuzu ve neler yaptığınızı, göçmenlik yolculuğunuzu anlatabilir misiniz? Ne zamandır İrlanda'dasınız ve yolunuz buraya nasıl düştü?

Altı çocuklu kalabalık bir ailenin dördüncü kızı olarak Giresun’da doğdum. O zamanlar yeni yeni trend olmaya başlayan teknolojiye çok küçük yaşlardan beri çok ilgi duyuyordum. Kendimi uluslararası bir şirkette insanların işlerini kolaylaştıracak yazılımlar geliştiren, çokça üreten, öğrendiklerini paylaşan biri olarak hayal ettim hep.15 yaşındaydım ve kendime rol model olarak gördüğüm kimseyle karşılaşmamıştım henüz. Kendime şunu dediğimi hatırlıyorum: “Belki o kişi sen olursun, Furkan. Neden olmasın? Sen elinden geleni yap.” Bu alanda üç önemli adım attım: Kendi çabalarımla İngilizceyi kolay iletişim kurabilecek şekilde öğrendim, Bahçeşehir Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne kabul aldım, son ve en etkili adım olarak da üniversitede Erasmus öğrenci değişim programına katıldım. İrlanda’nın Athlone şehrindeki Athlone Institute of Technology, şu anki ismi ile University of Shannon’a yazılım mühendisliği lisans programına değişim öğrencisi olarak geldim. Geldiğim üniversiteden mezun olduktan iki hafta sonra İrlanda'da global bir telekom şirketinde yazılım mühendisi olarak ilk işime başladım. Bu benim için hayalini bile çekinerek kurabildiğim bir hedefti. Sanılanın aksine hikayem burada bitmedi, aslında buradan itibaren başladı. 2025 itibariyle de İrlanda’nın “Cead mile fáilte”, yani “Yüz bin kere hoşgeldin”i ile karşılaşalı 20 yıl oldu.


ŞİKÂYET ETMEK YERİNE HAREKETE GEÇTİM


Birbirinden beslenen birden farklı şapkanız olduğunu gözlemliyorum. Yazılımcı geçmişiniz var. Girişimci, yazar ve konuşmacısınız. Bu sıfatlarınızla neler üretiyorsunuz ve bu sıfatlar nasıl bir araya geldi?

10 yıl farklı teknoloji şirketlerinde çalıştıktan sonra hayata daha farklı bir gözle bakıyorsunuz. Bizim sektörde kadın sayısının ve hatta kadın lider sayısının az olması her zaman üzmüştür beni. Medyada kapsayıcılık ve çeşitlilik çalışmalarını hep görüyoruz artık. Ama kadınların, farklı etnik kimliğe, dile, kültüre, gereksinime sahip, toplumda ‘azınlık’ olarak adlandırılan birçok grubun iş yerlerinde neden hak ettikleri adil muameleyi görmediklerine anlam veremiyordum. Mesela aynı pozisyonda çalışan bir erkekle bir kadının aldığı maaş farklı. Bir yabancının en iyi çalışan bile olsa yönetici pozisyona gelmesi, diğer iş arkadaşlarından çok daha zor. İsminiz yabancı bir isim ise mülakata çağrılma ihtimaliniz çok daha az. Hani dünya artık daha küreseldi bu teknoloji şirketlerinde? Nerede yaşadığın, doğduğun, görünüşün fark etmezdi? Yaptığın iş er ya da geç görünür, takdir edilirdi? Biz büyürken bize telkin edilen bu düşüncelerin, gerçek hayatta her zaman böyle işlemediğini görmek büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bundan 7 yıl önce, artık oturduğum yerden şikâyet etmenin hiçbir anlamı olmadığının, kendi organizasyonumu kurup bu soruna kollektif bir çözüm bulmam gerektiğinin farkına vardım. Şirketim Diverse In’i kurdum. O günden beri, ben ve ekibim uluslararası şirketlerin çalışanlarına ve liderlerine kapsayıcı liderlik eğitimleri veriyoruz. Çeşitlilik ve kapsayıcılık çalışmalarını daha çok nasıl aksiyon alarak yaşayabileceklerini örnek hikayeler paylaşarak gösteriyoruz herkese.


Gerçek çeşitlilik; yalnızca temsilden değil, aynı zamanda bu farklılıkların kurum kültüründe kendine alan bulmasından geçer.
Gerçek çeşitlilik; yalnızca temsilden değil, aynı zamanda bu farklılıkların kurum kültüründe kendine alan bulmasından geçer.

Kitap fikri de burada çıktı galiba…

Evet, bu işte karşılaştığım kapsayıcı liderlerin hikayeleri de kaybolmasın, paylaşılsın ve ders çıkarılsın istedim. Konuşmacılık serüvenim yazılımcı olduğum zamanlardan kendi kendime “Neden konferanslarda hep aynı konuşmacıları ve hikayeleri duyuyoruz?” dediğim zamanlarda gelen bir konferans konuşması teklifi üzerine başladı. O günden beri hem teknoloji şirketlerindeki kurumsal iş deneyimlerimi, farklı bir ülkede kendi işini kurmaya dair girişimcilik hikayemi, yazar olarak kitap yayınlama serüvenimi, hem de bu zamana kadar eğitim verdiğim 300’ün üzerindeki uluslararası şirket üzerinden edindiğim danışmanlık deneyimlerimi, en önemlisi - anlatılmamış hikayeleri konferanslarda anlatıyorum. Öğrendiklerim benden bağımsız ilerlesinler ve sürdürülebilir olsunlar istiyorum. Yine bunun için kitap, video, yüz yüze, online, aktivite gibi versiyonlarla uygulamalarımı çeşitlendiriyorum. Yaşam mottom: Keşfet, paylaş, ilham ver.


Kadınların görünürlüğüne ve eşit haklara sahip olmasına dair çok kıymetli katkılarınız bulunuyor. Kurucusu olduğunuz 'Diverse In' bunun en büyük çıktısı. 'Diverse In' neler yapıyor ve sizin buradaki konumunuz nedir?

Kurumsal terimler, özellikle de İngilizceden çeviri ise, bazen dinleyiciye pek bir şey ifade etmeyebiliyor, hatta havada kalıyor. Çeşitlilik ve kapsayıcılık da öyle. Bu vesileyle kısa bir tanımını yapayım. Çeşitlilikten bahsettiğimizde kastettiğimiz şey şudur: Çalışma ortamlarının sadece tek bir profilin egemen olduğu yerler değil; kadınların, farklı etnik kökenlerden, kültürlerden, inançlardan, dillerden gelen bireylerin, görünmeyen azınlık gruplarının ve farklı ihtiyaçlara sahip kişilerin de yer bulduğu, katkı sunduğu yerler olmasıdır. Bu anlayış, farklılıkların bastırılmadan kurum içinde görünür olmasını, kabul edilmesini ve değer görmesini içerir. Gerçek çeşitlilik; yalnızca temsilden değil, aynı zamanda bu farklılıkların kurum kültüründe kendine alan bulmasından geçer. Kapsayıcılık ise bu çeşitliliğin bir arada nasıl uyum içinde çalışabileceğini, bireylerin birbirlerinin sınırlarına saygı göstererek nasıl etkileşim kurabileceğini ve bu farklılıklardan nasıl bir zenginlik ve uyum yaratabileceğimizi ifade eder. Hani bir yap-boz parçasının her biri farklıdır, onu diğer bir parçanın yerine yerleştiremeyiz ya; kapsayıcılık da o yap-bozun bitmiş hali gibidir. Her şey yerli yerindedir ve o her eşsiz parçadan, toplu halde kocaman harika bir ahenk doğmuştur sonunda. Diverse In’i yedi yil önce başlattığımda çıkış noktam şuydu: Kapsayıcılığı daha uygulanabilir hale nasıl getirebiliriz? Yaşanmış örneklerle, sıkıcı olmayan ve düşündüren aktiviteler ile bunu kurumlara ve çalışanlara öğretiyoruz. Şimdiye kadar dünyanın birçok yerinden Google, Meta, Microsoft, LinkedIn, EBay gibi yüzlerce kurumdan, 30 binin üzerinde insana eğitimlerimizi ulaştırdık.


GERÇEK KAPSAYICILIK ÇÖZÜMÜ BİRLİKTE İNŞA ETMEK


Siz göçmen bir kadın olarak var olmayı nasıl tarif edersiniz? Bu anlamda göçmen kadınlar için söylemek istediğiniz şeylere aracılık etmek isteriz.

Şu an itibariyle ömrünün yarısını farklı ülkelerde geçirmiş bir kadın, aynı zamanda çeşitlilik, kapsayıcılık alanlarında yıllarca emek vermiş ve global bir çevrede yaşayan biri olarak benim görüşüm, göçmen olmanın getirdiği birçok zorluk çağımızın teknolojisinin getirdiği kolaylıkla aslında bir nevi hafifledi. Ama birçoğu da devam ediyor ve edecek. O da uzaktaki sevdiklerimize ve ailemize olan özlemimiz. Bu en zoru. Doğduğu yerin uzağında yaşayan herkese şunu hatırlatmak istiyorum: Tolstoy’un dediği gibi “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” Siz bu muhteşem hikâyenin ana kahramanısınız. Gittiğiniz yer neresi olursa olsun, zihninizin bir köşesinde şu sorunun yer almasını gönülden dilerim: “Bu zamana kadar kazandığım bilgim ve tecrübelerim ile bu yeni şehre, bu yeni insanlara, ben ne katabilirim?” Çünkü gerçek etki, gittiğimiz yerden ne aldığımızla değil, oraya ne kattığımızla ölçülür. Ara ara içimden Barış Manço’nun o güzel şarkısını geçiriyorum: “Bu dünya benim memleket.”



Bir de "Inclusive Intelligence" adlı çok satan bir kitabınız var ve bu kitapta basitçe, çeşitlilik ve kapsayıcılık alanında nasıl rol model olabileceğine dair yön gösteriyorsunuz. Bu anlamda gözlemlediğiniz genel tıkanma noktaları nelerdir? Buna karşın önereceğiniz gündelik uygulamaları ya da farkındalık noktalarını duymayı çok isteriz.

80-20 Pareto kuralı vardır ya; yüzde 80 kazancınız aslında yaptığınız yüzde 20’lik bir aktiviteden gelir. Bunun gibi kapsayıcılık adı altında yapılan her inisiyatif amacına ulaşmıyor ya da çok bir etki sağlayamıyor. Biz kapsayıcılık ile ilgili yapabileceğimiz en etkili şey nedir, diye sorduğumuzda karşımıza akademik bir araştırma çıktı. Cevap ‘kapsayıcı liderlik’ti. Yani ne kadar çok kapsayıcı lider varsa bir kurumda, ortam daha kapsayıcı oluyor. Sonraki sorduğumuz soru şuydu: “Peki, bir lideri hangi özellikleri kapsayıcı yapar?” Ben ve ekibim şirketlerle yaptığımız araştırmalar sonucunda bunun altı özellikle bağlantılı olduğunu deneyimledik: Kişisel-farkındalık (Self-awareness), empati, etkileşim (engagement), kültürel bilgelik (cultural wisdom), hesap verebilirlik (accountability), adanmışlık (commitment).


GERİ BİLDİRİM ŞAMPİYONLARIN KAHVALTISIDIR


Kitapta bu özelliklerin nasıl uygulanacağını mı anlatıyorsunuz?

Evet ama aynı zamanda bunları bir grup aktivitesine de çevirdim. Takımlarla kartlardan soru çekip o senaryolarda neler yapabiliriz’i tartışıp, birlikte potansiyel çözümler üretiyoruz hem de çok eğleniyoruz. En son da Inclusive Intelligence 360 uygulamasını çıkardık. Yani şirketlerdeki kapsayıcı liderlik seviyesini çalışanlarından aldığımız verilerle ölçmeye başladık. Şu ana kadar topladığımız veriler bize en büyük gelişim alanlarının hesap verilebilirlik ve etkileşim olduğunu net şekilde gösterdi. Bu anlamda gözlemlediğimiz genel tıkanma noktalarına baktığımızda, liderlerin iyi niyetli olmakla birlikte somut aksiyona geçmekte zorlandığını görüyoruz. Çoğu zaman "kapsayıcı olmak" birçok şirketin değer olarak dile getirdiği bir kavram ama bu değeri günlük kararlara, iletişim tarzına ve ekip dinamiklerine yansıtmak konusunda net bir pratik eksikliği var.


Kişisel tecrübeleriniz de size bu alanda çalışma motivasyonu verdi mi?

İlk işimde, yöneticimle yaptığım ilk görüşmede bana şu soruyu sormuştu: “Nasıl yönetilmek istersin, Furkan?” Yeni mezun bir mühendis olarak bu soru beni öylesine şaşırtmıştı ki birkaç saniye durakladım. Çünkü gerçekten hiçbir fikrim yoktu. Ama yöneticimin, kariyerinin başındaki bir çalışanına böyle içten ve açık bir soru sorması hem beni derinden etkiledi hem de bu soruyu kendime sormama vesile oldu. O an cevabımı bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı, bana değer veriliyordu ve bu değer, zamanla aramızda güven inşa etti. Öyle ki cevabını bulduğumda, bunu yöneticimle açıkça paylaşabilecek bir alanım olmuştu. Ünlü yazar Ken Blanchard’ın bir sözünü çok severim, der ki “Geri bildirim, şampiyonların kahvaltısıdır.” Gerçekten de gelişimin yolu, açık iletişimden ve güven ortamından geçiyor. Sevgili okuyuculara son mesajım şu olur: Hayatta her zaman iletişim pürüzleri çıkacaktır. Önemli olan, başkaları adına çözüm üretmek değil; onları da sürece dahil ederek, çözümü birlikte inşa edebilmektir. Gerçek kapsayıcılık da kısaca budur.


bottom of page