Onbinlerce böceği inceledi, 400 yeni tür keşfetti
- editor
- Jul 11
- 5 min read
Bilgenur Baloğlu, on binlerce böcek numunesiyle çalışarak 400 yeni tür keşfetti; çevresel DNA analizleriyle iklim krizine ve biyoçeşitlilik kaybına ışık tuttu. ABD’de kurduğu Wild Genomics adlı start-up ile tarım zararlılarının erken tespiti üzerine çalışıyor, kimyasal ilaç kullanımını azaltmayı hedefliyor.

Bilgenur Baloğlu sulak alanlarda yaşayan böcekler üzerine çalışan bir moleküler biyolog. İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü bitirdikten sonra Singapur Ulusal Üniversitesi Biyolojik Bilimler Bölümü’nde doktora yapan Baloğlu, bu süreçte yaklaşık 40 bin böcek numunesi üzerinde çalışmış. Öyle ki araştırma yaptığı titrek sinek ailesinin DNA’larını incelediğinde bu alanda 400 yeni tür keşfi bile yapmış. Ardından Kanada’ya göç eden ve Guelph Üniversitesi bünyesinde araştırmalara katılan Baloğlu, yarı kutup bölgesindeki canlılardan çevresel DNA örnekleri toplayarak tür çeşitliliğine yönelik çıkarımlarda bulunmuş, bu başarısıyla ‘AllGenetics Endüstriye Yatkınlık’ temalı bir ödül almış. Bu akademik fikri endüstriye uyarlamak amacıyla Amerika’ya göç eden ve orada kendi start up’ını kuran Baloğlu, şimdilerde tarım zararlarının erken tespitini yaparak tarım ilacı kullanımını azaltmayı hedefleyen araştırmalar yürütüyor. Üstelik yaptığı çalışmalar nedeniyle bir süre önce ABD Temsilciler Meclisi tarafından Özel Kongre Takdir Belgesi ile de ödüllendirildi.
Hikayeniz Türkiye’de başlıyor. Ardından Singapur, Kanada ve Amerika ile devam ediyor. Nasıl anlatırsınız kendinizi?
34 yaşındayım. Antalyalıyım. Ailemin bir kısmı sosyal hizmetler alanında hizmet veriyor, ben de huzur evinde bir yaz gönüllülük yapmıştım. O yaz alzheimer, demans gibi çeşitli genetik hastalıklar üzerine araştırmalar yapmaya karar verdim. Çünkü şahit olduğum hastalıklar çok yıpratıcıydı, bir çözüm bulunabileceğini düşündüm. Bunun üzerine İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü kazandım ve oradan mezun oldum.
Almanya’da bir yıl Erasmus sırasında bir arazi çalışmasına katıldım. Bu süreçte dört ülke gezdik, milli park ve ormanda araştırmalar yaptık. Bu çalışmalardan sonra sadece laboratuvarda olmak istemediğimi anladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra Kars’ta bulunan Kuzey Doğa Derneği’nin kurucusu Çağan Şekercioğlu’na yazdım ve dernek bünyesinde gönüllü araştırmalara katıldım. Bozayı dışkıları, farklı bitki örnekleri topladık. Benim için zihin açıcı, farklı bir tecrübe oldu. Oradaki deneyimlerimi paylaşma ihtiyacı duydum ve 2012 yılında bilim yazarlığına başladım. Döndükten sonra ise ODTÜ Biyoloji Bölümü yüksek lisansına kabul aldım. Aynı anda başka ülkelerdeki master ve doktora programlarını da araştırıyordum ve Singapur Ulusal Üniversitesi Biyolojik Bilimler dalında bir doktora bursundan haberdar oldum. Başvurdum ve oradan da kabul aldım.

BALOĞLU: 40 BİN BÖCEK NUMUNESİ ÜZERİNDE ÇALIŞTIM
Bu sizi başta ürkütmedi mi? Çünkü Singapur çok farklı bir coğrafya...
Ürkmekten ziyade aşırı heyecanlandım. Yepyeni bir yer, gezecek çok bölge var. Dolayısıyla dört buçuk yıl bu fırsatı değerlendirdim. Doktora tezim Singapur'daki sulak alanlarda biyolojik izleme üzerineydi. Yani DNA teknolojilerini, moleküler yöntemleri kullanarak oradaki su ve çevre kalitesini anlamak üzerine bir tez yazdım. Bunun için de indikatör olarak çeşitli böcekleri kullandım. Bölgeye dair bize bilgi verebilsin diye orada yaşayan canlıları kullanmak mümkün. Singapur’un Ulusal Su Ajansı ile de bir çalışma yaptım. Bir sulak bölgede bir böcek grubu çok fazlaydı ve insanlar rahatsız oluyordu. Bu durum turizmi de etkiliyordu. Bu böcek türünün ne olduğu ve bu türü bastırmak için neler yapılabileceği üzerine araştırmalar yaptım. Dünya üzerinde biyoçeşitlilik anlamında tanımlanmış 2 milyonun üzerinde canlı türü var. Ama Singapur’da bizim topladığımız örneklerde bir böcek ailesinin dünya genelindeki sayısını değiştirebilecek bulgular ortaya koyduk. Yaklaşık 5 bin numunede 400'e yakın yeni tür keşfi yaptık. Dolayısıyla bu tür DNA örnekleri toplayarak yeni keşifler yapmak mümkün.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ ARAŞTIRDIK
Singapur’un ardından Kanada'ya göçme fikri nasıl ortaya çıktı?
Aslında Amerika'ya taşınmayı hedefliyordum ancak başvuru yapabilmem için uzun süre beklemem gerekiyordu. Kanada’da endüstri alanında DNA barkodlama konusunda bilinen bir yere başvuru yaptım ve kabul edildim. Bunu Amerika'ya açılan kapı gibi düşündüm açıkçası ve iki yıl Kanada’da kaldım. Guelph Üniversitesi’nde Biyoçeşitlilik Genomiği Merkezi’nde doktora sonrası araştırmacılık yaptım. Yarı kutup bölgesinde böcek örnekleri üzerine bir proje yazdım ve fon için kabul aldım. Bu proje için 20 yıl öncesinden böcek örnekleri vardı elimizde. Şimdiki böcek örnekleri ile karşılaştırma yaparak iklim krizinin etkisini anlamak istedik. Sulak alanlardaki DNA bilgilerini kullanarak biyolojik çeşitliliği anlamaya çalıştık.

İki yıl süresince yaptığınız çalışmalarda dikkatinizi çeken ne oldu?
Singapur’da yaptığım çalışmalar farklı ekosistemlerden toplanan 40 bin ayrı böcek numunesinin tür çeşitliliği üzerineydi. Kanada'da yaptığım çalışma ise farklıydı. Elimde tek tek numune örneği değil, karışık örnekler vardı.Örneğin, su, toprak ya da hava örnekleri. Bu karışık örnekleri araştırmak biraz daha sıkıntılı çünkü içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Biz canlılar olarak DNA’larımızı bulunduğumuz ortama bırakabiliyoruz. Dolayısıyla ortamlardaki partikülleri toplayarak oradaki canlıların çeşitlerini anlayabiliriz. Buna biz çevresel DNA diyoruz. Ben de bunun üzerine çalıştım. Yani karışık su örneğinden, karışık böcek örneğinden çıkarım yapmaya çalıştım. Bunu da çok yeni bir sekanslama teknolojisiyle birleştirdim. Ancak bu sekanslama teknolojisinin hata payı yüksekti. Bunun üzerine biz de yeni bir yöntem geliştirerek data analizini başlattık. Bu yöntemle de doğruluk oranını yüzde 85'ten yüzde 99'un üzerine çıkardık. Sularla kaplı 60 ayrı küçük yaşam alanında her gün örnek topladık. Binlerce numuneye ulaştık. Bu çalışmalarımla Norveç'te bir konferansa katıldım ve akademik çalışmanın endüstriye uygulanabilirliği temalı bir ödül aldım. O da benim için bir dönüm noktası oldu. Bu akademik fikri, endüstriye nasıl uyarlayabilirim diye düşündüm ve Amerika’ya göç ettikten sonra kendi start up’ımı kurdum.
AMACIMIZ TARIM İLAÇLARINI AZALTMAK
Wild Genomics adlı şirketinizle ‘Biyoçeşitlilik ve Sürdürülebilir Tarım’ üzerine çalışıyorsunuz. Neler yapıyorsunuz?
Ortağımla ilk etapta National Science Foundation’dan küçük bir fon aldık. O fonla müşteri keşfine başladık. Daha doğrusu fikrimize talep olur mu diye test etmeye başladık. Çiftçilerle çalışmaya karar verdik. Florida’daki bir böcek çeşidi portakal ağaçlarına dadanıyor. Dadandıktan sonra hiçbir belirti vermeden o ağaçta iki yıl kadar yaşıyor. Sonrasında bir anda yapraklarda kendini gösteriyor. Ama çiftçiler bu portakalları satamıyorlar. Çünkü tadının acılaşmasına sebep oluyor. Bu sadece Amerika’ya özel bir durum değil, dünya genelinde pek çok tarım zararlısı var. Bu tarım zararlılarının önüne geçmek için ise yüklü miktarda ilaç kullanılıyor. Bizim amacımız bu tarım ilaçlarının kullanımını azaltmak.
Bunu nasıl mümkün kılacaksınız peki?
Bunun için çevresel DNA'yı kullanabiliriz. O bölgedeki havadan örnekler alıp çevresel DNA'ya bakarak bu tarım zararlarının erken tespitini yapabilir miyiz diye araştırmaya başladık. Karşımızda önceden semptomlarını göremediğimiz bir canlı var. Bu canlıyı iki yıl öncesindeki DNA kalıntılarına bakarak anlayabilir miyiz ve sorun ortaya çıkmadan buna bir çözüm üretebilir miyiz? Çiftçilere bu açıdan destek olup tarım zararlılarından ilaçsız, kolay bir şekilde kurtulmalarını amaçlıyoruz. Bu çalışmamızla ayrıca geçtiğimiz aylarda Hong Kong Techathon+ 2025’te bir ‘Sürdürülebilirlik Liyakat’ ödülü de aldık ve yakın zamanda ABD Temsilciler Meclisi tarafından Özel Kongre Takdir Belgesi alarak resmi olarak takdir edildik.
GENETİK ÇEŞİTLİLİK KÜTÜPHANESİ KURDUK
Küresel ısınmanın sizin gözlem yaptığınız türler arasında nasıl bir etkisi var?
Kanada'dayken Amerikan Çevre Bakanlığı’nın fonladığı bir projeye danışmanlık da yaptım. Amerika’da Great Lakes adlı bölgeden toplanan canlı örneklerini bize gönderiyorlardı, biz de sekanslama yapıyorduk. Büyük göller yüzey alanlarına göre dünyanın en büyük tatlı su göl sistemi. Denizcilik ve balıkçılık burada çok yaygın. Bu göller pek çok istilacı türe maruz kalıyor dolayısıyla korunması çok önemli. Buralardan DNA örnekleri toplayarak oradaki canlıların çeşitliliğini anlamak ve oradaki biyoçeşitliliği korumaya çalışmaktı amacımız. Üç yıl boyunca o bölgeden her ay omurgasız canlı toplandı ve bu canlıların genetik çeşitliliğine bakıldı. Bu süre içinde örneğin o bölgede istilacı türler var mı, sayıları arttı mı, bu türler zaman içinde evrim geçirdi mi bunları araştırdık. Dolayısıyla küresel ısınmayla bu tarz dinamiklerin değişebileceğini gördük. Yaptığımız çalışmalarda o bölgenin genetik çeşitlilik kütüphanesini de oluşturduk.
Bu böcekler üzerine çalışarak iklim krizini yönetmek mümkün mü?
Böcekleri bir indikatör canlı olarak kullanabiliriz. Çeşitli böcekler örneğin ağır metallerin bulunduğu ortamda bile çok rahat barınabiliyor. Çünkü adaptasyon kabiliyetleri yüksek. Dolayısıyla böceklerin bu özelliklerini kullanarak su ve çevre kalitesini anlayabiliriz. Bu da bize dünyadaki küresel ısınma oranının değişimi ya da ekolojik değişimle ilgili bilgiler sunuyor.
Bilgenur Baloğlu'nu ve çalışmalarını LinkedIn hesabından takip edebilirsiniz: https://www.linkedin.com/in/bilgenur-baloglu/