Zeki insanlar başkalarının deneyimleriyle öğrenir
- editor
- 3 days ago
- 5 min read
Updated: 1 day ago
Kariyer basamaklarını tırmanırken en büyük gücünün insan ilişkileri olduğunu keşfeden Elif Coşkunçay, global bir başarı hikayesi yazdı. İlaç sektöründe uzmanlaşan Coşkunçay, İngiltere’de, dört çocuklu bir hayatın içinde, yeni fırsatlar yaratmaya ve ilham vermeye devam ediyor.

Dünya üzerindeki neredeyse tüm büyük ilaç firmalarında çalışarak inşa ettiği kariyeriyle Elif Coşkunçay gerçek bir sağlık profesyoneli. Uzun yıllar çalıştığı şirketler aracılığıyla hem Türkiye’de hem de dünyanın çeşitli yerlerinde sağlık sektörüne hizmet etmiş ve bugünlerde eşi ve 4 çocuğuyla beraber İngiltere’de yaşıyor. ‘Yola çıkarken 6 kişi olacağımızı düşünmüyorduk’ diyen Coşkunçay’ın İngiltere macerası da en az kendi hikayesi kadar renkli ve cesaret verici. Halen ilaç ve sağlık sektörüne yönelik danışmanlık yapan ve özellikle ilaç firmalarına yönelik çözümler üzerine pazar ihtiyaçları, ürün özellikleri ve stratejik öneriler içeren kapsamlı analizler hazırlayan Doğançay, sektör uzmanlarından içgörüler toplayarak firmalara iç düzenlemeler, gelecek projeksiyonları ve uyum süreçleri konusunda rehberlik ediyor.
Covid salgını sırasında da aktif olarak çalışan bir sağlık profesyoneli olan Elif Coşkunçay ile dört başı mamur bir kariyer inşa etmeyi, başka bir ülkede çocuk büyütmeyi, ülkelerin sağlık sistemlerini ve bizim bu sistemlere nasıl entegre olduğumuzu konuştuk.
Sizi hiç tanımayan, ilk kez sizinle karşılaşan okurlar için bana Elif Coşkunçay kimdir, neden bu mesleği seçti, bu kariyer nasıl inşa edildi, anlatabilir misiniz?
Mühendis bir baba ve güzel sanatlar mezunu bir annenin kızı olarak büyüdüm. Küçüklüğümden beri çocuk doktoru olmak istiyordum. Tıp fakültesinin 3. yılında Cerrahpaşa’da çocuk cerrahisinde çalışmaya başladım, ancak mezuniyetime yakın bir zamanda aktif hasta bakan hekimlik yapmak istemediğimi fark ettim. Bir ilaç firmasının çağrı merkezinde çalışmaya başlayınca, farmasötik sektöre ilgim oluştu ve bu alanda kariyer yapmaya karar verdim. Yeni mezun olarak ilaç sektöründe iş bulmak kolay değildi. Pfizer’de çalışmak istiyordum ancak önce masanın öbür tarafını deneyimlemenin bu meslek için ne kadar önemli olduğu vurgulandı. Kızılay’da nükleer tıp merkezinde 7 ay hekim olarak çalıştıktan sonra iki ilaç firmasından - hep öyle olur ya- aynı gün teklif aldım. Önce çağrı merkezinde başladığım ürünün medikal ekibine geçtim, ardından Pfizer’de çalışmaya başladım. Pfizer’de 5 yıl boyunca birçok farklı terapi alanında deneyim kazandım. Daha sonra Novo Nordisk’te 9 ülkeyi kapsayan bir medikal müdür rolüne geçtim. 2009’da Türkiye’de yeni kurulan bir şirketin medikal departmanını inşa ettim ve 11 ay sonra global bir göreve davet edilerek İsviçre’ye taşındım.
İNSANLARLA BAĞLANTI KURMANIN DEĞERİNE İNANIYORUM
İlk yurtdışında yaşama deneyimini İsviçre’de yaşamışsınız. Türkiye’ye dönüşünüz nasıl oldu?
İkinci bebeğime hamilelik ve o zamanki süreçlerle bir seçim yaptım ve İsviçre’den Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Pfizer’de onkoloji alanında Türkiye Medikal Lideri olarak çalıştım, ardından BMS’te Türkiye Medikal Direktörü oldum. İmmüno-onkolojinin yeni geliştiği dönemde her hastaya özel Sağlık Bakanlığı onayı ile 1101 hastaya erken erişim programı kapsamında ilaç sağladık. Son yılımda, global bir projede görev almak için her ay bir hafta ABD’ye gitmek üzere görevlendirme aldım. 2019’da Türkiye Medikal Direktörü olarak GSK’ya katıldım. COVID-19 sürecinde gelişmekte olan pazarlar bölgesel medikal lider olarak 37 ülkedeki lansmandan sorumlu oldum.
Peki, şimdi İngiltere'desiniz. Ne zamandır buradasınız ve İngiltere kapısı nasıl açıldı?
Kariyerimde hep network’ün önemini gördüm. Hiç özgeçmiş hazırlamadan/ göndermeden, önceki iş ilişkilerim sayesinde yeni fırsatlar buldum. İnsanlarla sadece iş amacıyla değil, gerçekten tanımak için bağlantı kurmanın değerine inanıyorum. Mesele sizin kendinizi tanıtmanız değil. Siz yeni insanlar tanımaya çalışın ve bununla kendinizi büyütmeye, doyurmaya çalışın. En sevdiğim laflardan biridir: Her şeyi kendiniz deneyimlemek zorunda değilsiniz. Esas zeki insanlar başkalarının deneyimleriyle öğrenirler.
SEVDİĞİNİZ ZAMAN ZORLUKLARI UMURSAMAYABİLİYORSUNUZ
Bir de İngiltere yolculuğunda siz iki çocuğunuzla ve eşinizin iki çocuğuyla berabersiniz. Aslında insanlar tek çocukla bile bu yurtdışı yolculuklarında inanılmaz zorlanırken siz dört çocukla beraber neler yaşıyorsunuz?
Biz buraya taşındıktan sonra eşimin iki çocuğu tatile gelmişti ve burayı çok beğendiler. Biz de burada kalmak istiyoruz dediler. İlk planımız 4 çocukla buraya taşınmak değildi. Yaşları birbirine çok yakın: 12, 14, 17,5 ve 18. 3 erkek ve 14 yaşındaki kızımız. Problemleri çok ortak. Birbirleriyle paylaşabilecekleri şeyler de çok ortak. Tek çocuk olsaydı bence çok daha zorlanabileceğimiz bir süreci herkes birbirinden güç alarak yönetmeye çalışıyor. Burada en büyük krediyi eşime veririm çünkü o ekibi bir araya getirmek ve bir arada tutmak çok kolay bir şey değil. Bizim de o emeği vermeye gönlümüz var sanırım. Burada onların en güzel zamanlarını onlarla paylaşabiliyor olmak bizi mutlu ediyor. Çocuklar genelde ilk 10 yaşı hatırlamıyorlar ama bundan sonraki 10 yılı daha iyi hatırlayacaklar ve onu da bizimle paylaşıyor olmaları bize keyif veriyor. Ama hiç kolay değil. Sevdiğiniz zaman o zorlukları umursamayabiliyorsunuz. Bizim çocuklarımıza vermek istediğimiz bir şans vardı o da global bir kimlikle tanıştırmak. Londra'da çok kozmopolit bir ortamdalar ve her türlü kültüre, dine, inanışa, yaklaşıma daha aşina oluyorlar ve kabulleri daha fazla yükseliyor. Eğer geleceğin çocuklarını yetiştirmek istiyorsak bu şansı onlara vermemiz gerekiyor diye düşündüğümüz için şu anda hep birlikte buradayız.
İNGİLTERE'DE UZMAN DOKTOR SAYISI ÇOK AZ
Siz de fark etmişsinizdir, yurt dışında yaşayan Türklerin en çok mustarip olduğu konulardan biri sağlık sistemi. Türkiye’den geldikten sonra buradaki sağlık sisteminde hiç rahat hissetmiyorlar. Ben açıkçası hangisinin ideal olduğunu hala sorguluyorum.
Türkiye'deki sistemin çok hasta odaklı ve hastanın hayatını kolaylaştırmak üzerine olduğunun farkında olmakla birlikte bunun sürdürülebilirliği ile ilgili çok büyük soru işaretleri var. Bir kesim sistemi çok hor kullanırken bir kesim de gerçekten hasta olmadıkça gitmediği için şu an hala sürdürülebilir bir noktada. Türkiye'deki sağlık sisteminde en büyük yükü sağlık çalışanları çekiyor. İngiltere’de bir hekime erişememenizin temel sebebi, o hekimin günde 10 - 20 hastadan daha fazla hasta bakmıyor olması. Eğer buradaki hekimler de 5 dakikada bir hasta baksa ya da acilde gece 600 tane çocuk hastaya baksa, buradaki sisteme erişimde de hiçbir problem kalmazdı. Yetişmiş hekim sayısında problem var. Uzman doktor çok az. Dolayısıyla uzman doktora eriştiğiniz zaman, sistem içinde 4-5 ayınızı geçirmiş oluyorsunuz ama o sistemin içine girdiğiniz andan itibaren sistem çok güzel çalışıyor. Eğer ameliyat olmanız gereken bir durumsa veya sizde bir kanser tespiti yapılmışsa o zaman inanılmaz düzgün çalışan bir sistem. Bir yayın vardı, Türkiye'de memesinde kitle saptanan bir kadının ameliyat olup ilacına erişmesi için geçen süre yaklaşık 15 günken İngiltere'de bu süre yaklaşık 9 ay, diyordu. Buna baktığınız zaman dersiniz ki İngiltere burayı çok ihmal ediyor ama günün sonunda, İngiltere'deki ve Türkiye'deki iki kadının beklenen yaşam ömrü aynı. Yani, kadını bekleterek daha çabuk ölmesine sebep olmuyor ama triyaj dediğimiz hastalıkların hangisi daha öncelikli ise ona öncelik verdikleri ve yönlendirdikleri bir sistem kullanıyorlar.
TÜRK HEKİMLER GÜNDE 100 HASTAYA BAKMAYA ALIŞKIN
Peki Covid deneyiminin sağlık sektöründe yarattığı bir değişim var mı? Ülkelerin bu konudaki yaklaşımları da çok farklıydı.
O dönemde Dünya Sağlık Örgütü’nün salgın hastalıklarla ilgili sertifikalı bir eğitim programı vardı, ona katılmıştım. Daha önceki salgın hastalıklardan verilen örneklerle, böyle durumlarda neler yapmalı diye bir checklist vardı. Bence Covid zamanı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'nın izlediği yol o checklist’e birebir uyuyor. Hatta örnek olarak gösterilebilecek bir sistemdi. Burada yapılan en önemli şeylerden bir tanesi her gün çıkıp bilgi verilmesiydi. Birisinin çıkıp bugün bu oldu, bugün bunları yapacağız ve biz buradayız duygusunu veriyor olması en kritik şeylerden birisiydi. İngiltere’de ilk başta, yüzde 50 popülasyon bu enfeksiyonla enfekte olduğunda nasıl olsa sürü bağışıklığı gerçekleşmiş olacak ve biz bunu yönetebiliriz diye düşündüler. İngiltere'nin yaptığı şey yanlış diyemem. Çünkü o anki bilgiyle verilen karardı. Çocukları etkilemediğini biliyorduk, yaşlıların ölüyor olmasının teorik olarak beklenen yaşam ömrünün sonuna gelmiş popülasyonun ölü olmasının maliyetle karşılaştırıldığı zaman önemli olmadığını hesaplamış olabilirler. Bu çok duygusuzca gelebilir ama hesapla yapılan bir yöntemden bahsediyoruz. Bizim için mesela bu hiçbir zaman tartışma konusu olamaz. Her can kıymetli ve o hesap yapılamaz diye değerlendirdik. Bence o yüzden ülkelerdeki sağlık sistemlerinin yaklaşımları da Covid'deki yaklaşımları çok etkiledi. Türkiye’de doktorlarımız evine bile gitmedi çünkü evine gitse çocuklarını enfekte etme ihtimali vardı. Hastanede yatıp kalkıp işine devam eden arkadaşlarım oldu. Bir arkadaşım şey demişti: Türkiye hekimleri günde 100 tane hasta bakmaya, gece boyunca nöbette o kadar çok hastayla uğraşmaya alışkın olduğu için bunlar normal gün pratiğinin biraz üstüymüş gibi geldi ama İngiliz hekiminin doğası ve öğrendiği bilgi bu olmadığı için günde 100 tane hasta bakamaz.