Siz Kaç Bilge Tanıdınız?
- editor
- 5 days ago
- 4 min read

Datça’nın bilgesi Nihat Akkaraca, yaşamı boyunca kitaplara, anılara, dostluklara ve Karya topraklarının ruhuna dokundu. Onu tanımak, yalnızca bir insanı değil, bir kültürü, bir zamanı anlamaktı.
Nihat ağabeyi tanımanızı isterdim! Onu Datça üzerine yazılmış kitapları ararken tesadüf buldum. İlk konuşmamız telefonla oldu. Bana heyecanla yakında çıkacak kitabı ‘Datça’da Zaman’dan bahsetti. Ben ondan daha fazla heyecanlandım. Benim fukara ‘Bir Türk, Bir İngiliz ve Üç Kuruşluk Dünya’ kitabından bahsedince bizim heyecan çifte kavrulmuş oldu. Tez zamanda görüşmek üzere sözleştik. Onun deyimiyle ‘Kitaplaşalım’ dedi ve tatlı bir kahkaha attı.
Buluşmak için söylediği saat, ağustos için oldukça iddialıydı. Kargı tarafından esen rüzgâr o kadar sıcaktı ki, insana sanki Kos Adası’nda Kostas fırının kapağını açık unutmuş dedirtecek cinstendi.
Güneşin tepemizde çiftetelli oynadığı bu öğle saatinde, şimdi trafikten geçilmeyen ama o zamanlar aklı selim kimsenin adımını kaldırıma dahi atmadığı, iskeleye inen caddenin başında bir teyzeyi badem kırarken yakalayınca hemen sordum:
- Kolay gelsin ana! Nihat Akkaraca’nın evini arıyorum?
Elindeki taşı Betçe'ye bakan yöne doğrulttu:
- Görmeyon mu, ordee oturupduru! Niiiyaaat! Bu şeharli seni soreyor, bi bak hele!
Koca kauçuk ağacının gölgesinde, rüzgârın bir üfürmesiyle uçacakmış kadar zayıf bir vücut doğruldu. Kafasını çevirince karşılaştığım gülümseme o kadar büyük, o kadar içtendi ki… Nihat ağabeyin yüzündeki o tebessüm, tüm On İki Adalar’ı aydınlatacak kadar bilgelik ışıyordu.
*
İlk defa kendisini ziyaret ettiğim için nezaketen bir kahve içip karşılıklı kitaplaştıktan sonra kalkacaktım. Benim kısa tutmayı düşündüğüm o ziyaret üç küsur saat sürünce baktım ki benim onu onun da beni bırakmaya niyeti yok! Ben yıllardır aradığım bilgemi bulmuştum, o da hevesli bir öğrenciyi…
Hayatın Üniversitesinde Okuyan Çocuk
Nihat Akkaraca 1931 yılında Eski Datça mahallesinde doğar. İlkokulu Datça’da okur. İlçede o yıllar ortaokul olmadığı için ve biraz da yokluktan öğrenimine devam edemez. Biz bilgelerin üniversitelerde doktoralar yapmasını bekleriz! O üniversitesini tabiat ana okulunda çift sürerken, tütün dizerken, palamut, harnup, badem, incir toplarken tamamlar… Daha o yaşlarda bu coğrafyanın doğasının çekimine kapılır.
Hayat işte, ne yapacaksınız, geçim derdi kapıyı çalar, onu farklı şehirlere savurur. Askerlik ve sonrasındaki hayat gailesiyle, uzun bir süre sevdiği Karya topraklarına dönemez. Merak ve bitmeyen öğrenme heyecanıyla askerdeyken İngilizceyi kıvırır. Bir süre sonra dile o kadar hâkim olur ki, bir Amerikan şirketinde çevirmenlik yapacak düzeye gelir. Öğrendiği dil ona daha önce varlığını bilmediği kitapların ve hiç tatmadığı bilgilerin kapılarını açar. Öyle ki, kitaplardan öğrendiği elektronik işinde ustalaşır hem de tarih ve kültür kitaplarının sihirli dünyasını da keşfeder. Yine onun deyimiyle, okuyamamış Nihat’ın ufku açılır. 1986’da hasret biter ve doğduğu topraklara Datça’ya döner.
Yerel Tarihten Evrensel Dostluklara
Yarımada onun için sadece Datça değildir. Annesinin doğduğu Rodos, büyüklerin hastalıklarda tedavi için gittiği Simi, Palamutbükü’nün karşı komşusu Tilos, Knidos’un karşısı Nysiros ve Kos, Nihat ağabey için tekti ve bir bütündü. O aldığı her nefeste Karya medeniyetini kucakladı ve çevresindekilere kucaklattı.
Yaşadığı bu küçük kasabanın ufkunu açan Datça Yerel Tarih Grubu’nu kurdu. İyi bir arşivciydi. Eldeki değerleri korumak ve kuşaklara aktarabilmek adına, önce kendi ailesinden başladı, sonra köy köy gezerek eski fotoğrafları, mektupları topladı; köy kahvelerinde, kapı önlerindeki sandalyelerde nine ve dedelerin anılarını dinledi kayda geçirdi. O anılar öykülere dönüştü; öyle ki ülke sınırlarını bile aştı, komşu Simi adasında The Symi Visitors gazetesi öykülerini yayınladı, Zurich’te yayın yapan Lora Radyosu’nda ayda bir kendi sesinden öyküleri yayınlandı.
Müthiş dostluklar kurdu. Onu herkes çok sevdi. Nihat Akkaraca deyince ‘Datça’nın bilgesi’ derlerdi ona. Ben bilgemi bulmuştum. Güz gelip ben İngiltere’ye döndüm ama bir mektup arkadaşı gibi sıklıkla yazıştık onunla. Sonra kış geldi, sesi soluğu kesildi. Hastalanmış. Hemen aradım. ‘Bir şeycikler yok, biraz soğuk aldım o kadar’ deyince rahatladım. Meğer son konuşmamızmış. Datça bilgesini rüzgârlı bir kış gününde sonsuzluğa uğurladı.
Simi adalı dostları onu unutmadılar ve ölümünden sonra Symi Visitors gazetesinde ‘Bu toprakların yetiştirdiği güzel insan, kardeşimiz Nihat’ı kaybettik!’ başlığı altında onu andılar.
***

Nihat ağabey bu yazıyı okusaydı, o müthiş mütevazı kişiliğiyle ‘Alim ben umarım bu söylediklerini hak ediyorum’ derdi.
Siz kaç bilge tanıdınız bilmiyorum ama ben bir bilge tanıdım. Şimdi masamda kitapları ve el yazısıyla bıraktığı not duruyor, ‘… Bu kitabı büyük bir mutlulukla imzalıyorum… Yolun açık olsun Alim’…
Datça’da Zaman Yekparedir
Şimdi gelin Nihat ağabeyin tatlı Datça’da Zaman öykülerinden biriyle onu hatırlayalım.
***
Nihat ağabeye "zaman" olgusunu sorduğumda, bana yine bilgece bir cevap vermişti:
- Datça’da zaman yekparedir. Dün, bugün, yarın yoktur; hayat hızını kendi ritminde sana anlatır!
Sonra, ömür boyu aklımdan çıkmayacak şu hoş hikâyeyi paylaşmıştı:
Bir gezgin, ilk defa gideceği Mandalı Köyü’ne doğru yola koyulmuş. Yol üzerinde, bir payam ağacına sırtını dayamış bir yaşlı görmüş:
- Amca, Mandalı Köyü’ne buradan ne kadar sürer?
Amca doğrulup gezgine bakmış:
- Sen yürü bakalım…
- Amca, ne kadar çeker diye sordum Mandalı?
Cevap yine aynı:
- Sen bi yolunda yürü bakalım.
Gezgin soruyu tekrarlamış, cevap değişmemiş. Kızgınlıkla, “Ne acayip insanlar var!” diye düşünmüş.
Elli metre uzaklaşmıştı ki, amca seslenmiş:
- İki buçuk saatte gidersin!
- E amca! Deminden beri ben de sana onu soruyordum, madem biliyordun neden o zaman söylemedin?
- Oğlum, ben senin yürüyüşünü görmeden Mandalı’ya kaç saatte gideceğini nasıl bileyim!
***
Ne zaman iskeleye doğru yürüsem, gözüm seni ve o koca kauçuk ağacını arıyor. Karşı kaldırımdan bir ses; "Görmeyon mu, oturukduru!" deyyor.
Dün, bugün, yarın... Datça’da zaman yekparedir!
***
Datça’nın bilgesi Nihat Akkaraca’ya saygıyla! (1931 – 2009)