top of page

Kariyerimi Mücadele Gücüm ve Cesaretim Şekillendirdi

Writer's picture: editoreditor
Hareketli bir çocukluk, değişime açık bir zihin ve liderlik tutkusu... Philips ev aletlerinin yeni şirketi Versuni’nin Global CCO’su Özlem Fidancı, dünyanın farklı köşelerinde sınırları aşarak ilham veren bir başarı hikayesi yazıyor.

Büyük bir lider, çoğu zaman çocukluk döneminde şekillenir. Özlem Fidancı'nın hikayesi, taşınmalarla dolu bir çocukluğun, onun kişisel ve profesyonel gelişiminde nasıl bir temel oluşturduğunu gösteriyor. Fidancı’nın kariyerini özetlemek hiç kolay değil. Zira her biri birbirinden önemli global rollerden oluşuyor.


Fidancı, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nden 1992 yılında mezun olduktan sonra kariyerine TetraPak'ta İş Geliştirme Müdürü olarak başladı. 1998 yılında Philips'e katılan Fidancı, burada Ürün Müdürü ve Pazarlama Direktörü gibi çeşitli üst düzey pozisyonlarda görev aldı. 2005-2008 yılları arasında Ev Aletleri ve Kişisel Bakım Genel Müdürü olarak çalıştıktan sonra, 2010 yılında Singapur'a Philips Gelişen Pazarlar Pazarlama ve Strateji Başkanı olarak atanarak Çin'den Brezilya'ya kadar geniş bir coğrafyanın stratejik planlarının oluşturulmasında önemli bir rol oynadı. 2011 yılında Philips Tüketici Ürünleri Ortadoğu, Türkiye ve Afrika (META) Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü olarak atanan Fidancı, 2015'ten itibaren Philips Sağlık Sistemleri Ortadoğu ve Türkiye Başkanlığı görevini üstlendi. Bu dönemde sağlık hizmetleri çözümlerinin yaygınlaştırılması, dijital sağlık uygulamaları ve toplumların sağlık hizmetlerine erişiminin artırılmasına yönelik birçok başarılı projeye imza attı.  Ocak 2018'de Philips Orta Doğu ve Türkiye CEO'su olarak atanan Fidancı, 16 ülkeden sorumlu oldu ve şirketin bölgedeki stratejik hedeflerini ve büyümesini yönlendirdi. 


2020 yılında Philips'in ev aletleri iş kolunun bağımsız bir şirket olan Versuni'ye dönüşmesiyle, Fidancı global Chief Commercial Officer (CCO) rolünü üstlenerek şirketin büyüme oranını yüzde 50 artırma başarısını gösterdi.


Özlem Fidancı'nın hikayesi, liderlik yolunda azim, empati ve değişime açıklığın ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor.

Nasıl bir ortamda büyüdünüz? Hayatınıza yön veren bir çocukluk hayaliniz var mıydı?

Çocukluğum oldukça hareketli geçti. Babamın işi dolayısıyla sık sık taşınmamız gerekiyordu. Farklı şehirler, farklı mahalleler... Bu durum, bir yandan yeni arkadaşlıklar kurmayı öğrenmeme, diğer yandan da değişen şartlara hızla uyum sağlamama katkı sağladı. Çocukken hayallerim de çok değişkendi. Önce ressam olmak istiyordum. Bir ara doktorluk ilgimi çekti, sonra akademisyenlik. Ancak bir şekilde hep liderlik ve yöneticilik yapma eğilimindeydim. Ailem her zaman destekleyici oldu, özellikle de babam.


Pratik yanım beni iş dünyasına yönlendirdi

Sık sık taşınmak, okul değiştirmek sizde nasıl etkiler yarattı sizce?

Tabii bir çocuk için bu süreçler sancılı olabiliyor. O zamanlar taşınmak zorunda olmamıza sinirleniyordum. Ama sonradan düşündüğümde bunun benim için en büyük hediyelerden biri olduğunu fark ettim. Değişime dayanıklı oluyorsun. Mücadele gücü, açık fikirlilik, korkusuzluk gibi özellikler katıyor sana.


Okul yıllarında dersler ve sosyal hayat nasıldı? Başarılı bir öğrenci miydiniz?

Derslerde genellikle başarılıydım. Disiplinli, çalışmayı seven bir öğrenciydim. Son gittiğim okulda biyoloji ve fizik öğretmenlerinin eksik olması lise son sınıfta, pragmatik bir karar vermemi ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümüne odaklanmamı sağladı. Bu bölümün kendimi daha yaratıcı ve özgür hissedeceğim bir alan açacağını düşünüyordum. Boğaziçi’ndeki yıllarım, hayatımın dönüm noktalarından biriydi. İşletmeyi severek okudum, ancak bununla yetinmedim. Felsefe ve antropoloji dersleri alarak farklı disiplinlere de ilgi duymaya başladım. Modernleşme, toplumsal değişim gibi konulara yönelik okumalar yaptım. Hatta bir dönem akademisyen olmayı ciddi şekilde düşündüm. Ancak bu düşünce uzun sürmedi; pratik bir yanım vardı ve iş hayatı bana daha uygun görünüyordu.


Singapur’da liderlik kaslarım daha gelişti


İş hayatına nasıl adım attınız? İlk tecrübelerinizden biraz bahseder misiniz?

İlk iş deneyimim Tetrapak’ta oldu. Üniversitedeyken burada yarı zamanlı olarak çalışmaya başladım. Mezuniyetimden sonra ise tam zamanlı bir pozisyon teklif edildi ve kabul ettim. Bu süreçte hem satış hem de iş geliştirme alanlarında deneyim kazandım. Tetrapak’taki yıllarım, iş dünyasının temel dinamiklerini anlamama yardımcı oldu. Bu dönemde eşim Ayhan ile tanıştım. Aynı şirkette çalışıyorduk ve onunla hayat yolculuğumu paylaşma kararını aldım. Bu, hayatımın hem profesyonel hem de kişisel anlamdaki önemli adımlarından biriydi. Sonrasında Philips’ten bir iş teklifi aldım. Kişisel bakım ürünleri pazarlama müdürü olarak işe başladım. Philips’teki ilk yıllarım, adeta bir öğrenme maratonuydu. Hem sektörü hem de ürünleri anlamaya çalışıyordum. Ama zamanla işler düzene girdi ve kendi ekibimi kurarak daha etkili bir liderlik yapmaya başladım.


Philips Türkiye’deki başarılı dönemin ardından Singapur’da uluslararası bir rol üstlendiniz. Bu kararı alırken zorlandınız mı?

Singapur’a gitmek, kariyerimde önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak karar verme süreci kolay olmadı. O dönemde Türkiye’de işlerim gayet iyi gidiyordu, pozisyonumdan memnundum. Üstelik oğlumuz Mete ilkokula başlamak üzereydi. Eşimle bu kararı verirken uzun uzun düşündük. Eşimin desteği bu noktada belirleyiciydi. Bana “Bu fırsatı değerlendirelim” dedi. Annemin de bu süreçte yanımızda olması bize büyük bir güven verdi. Singapur masal gibi bir yer. Her şey düzenli, güvenli ve temiz. Singapur’un bu rutin düzeni insana farklı bir huzur veriyor. Aile olarak da güzel bir adaptasyon süreci geçirdik. Singapur’da üstlendiğim rol, ağırlıklı olarak gelişmekte olan pazarlarda strateji ve pazarlama süreçlerini yönetmekle ilgiliydi. Bu, benim için yepyeni bir öğrenme alanıydı. Çalıştığım ülkeler arasında Çin, Hindistan, Polonya, Türkiye ve Latin Amerika gibi çok farklı pazarlar vardı. Her bir kültüre özel çözümler üretmek, liderlik tarzımı esnetmeyi ve insanları uzaktan etkileyerek yönlendirmeyi öğrendiğim bir süreçti. Bu dönemde, örneğin Çinli ekiplerle çalışırken hiyerarşinin ne kadar etkili olduğunu, Hintli ekiplerle ise kast sisteminin iş ortamına yansımalarını gözlemledim. Her ülkenin kendine has iş yapış biçimlerini anlamak ve bu farklılıkları yönetmek, liderlik kaslarımı geliştiren önemli bir deneyim oldu.


Dubai’de yönetici olmak zor ve öğreticiydi


Sonrasında Dubai dönemi başladı…

Evet, Singapur’daki görevimden kısa bir süre sonra Dubai’ye geçiş yaptım. Burada Türkiye, Orta Doğu ve Afrika’yı kapsayan geniş bir bölgeden sorumlu hale geldim. Singapur, beni bu yeni rol için mükemmel şekilde hazırlamıştı. Kişisel bakım ürünlerindeki başarımın ardından, Philips’in sağlık bölümü olan "healthcare" tarafına geçtim. Bu, benim için yeni bir dünya demekti. Tüketici tarafında onca yıl çalıştım. Başka bir şey yapmalıyım dedim. Bana en uzak sağlık tarafıydı ve oraya geçmek istedim. Biraz belki çılgınlık yaptım ama şirket benden daha çılgın olduğunu gösterip görevi bana verdi. İlk altı ay çok ciddi kan- ter- gözyaşıydı. Fakat kısa bir süre sonra istediğim noktaya gelmeyi başardım. Tıbbi cihazlar, sağlık teknolojileri ve dijitalleşme gibi konularla daha fazla ilgilenmeye başladım. Bölgedeki operasyonları büyütmek, ekipleri güçlendirmek ve stratejik ortaklıklar kurmak, odaklandığım başlıca konular oldu. Özellikle yenidoğan sağlığıyla ilgili projelerde çok güzel sonuçlar aldık. Bu dönemde farklı ülkelerdeki sağlık sistemlerinin zorluklarını anlama ve çözüm önerileri geliştirme şansım oldu.


Bu kadar geniş bir coğrafyada liderlik yapmak zor değil mi?

Kesinlikle kolay bir görev değil ama çok öğreticiydi. Türkiye, Orta Doğu ve Afrika gibi farklı dinamiklere sahip bölgelerde çalışmak, esnek olmayı ve farklı kültürlere saygı duymayı gerektiriyor. Liderlik tarzınızı, çalıştığınız ülkenin koşullarına göre uyarlamak zorundasınız. Örneğin, bir ülkede daha sonuç odaklı bir yaklaşım işe yararken, başka bir ülkede ekiplerinize daha fazla zaman ve destek vermeniz gerekebilir. Ekibimde 55 farklı kültürden çalışan vardı; Hintliler, Lübnanlılar, Ürdünlüler, Suudiler, Kuzey Afrikalılar, Avrupalılar, Güney Amerikalılar... Bu kadar çeşitliliği yönetmek hem zorlukları hem de fırsatları beraberinde getirdi.


Bağımsız şirket çok farklı bir deneyim


Dubai’de Philips ile 9 yıl kaldınız ve yeni bir karar süreci başladı. Hollanda’ya taşınmanız ve Versuni’ye geçiş süreciniz nasıl oldu?

Versuni’ye geçiş hem profesyonel hem de kişisel anlamda yine hayatımdaki önemli dönüm noktalarından biri oldu. 2020’de Philips, ev aletleri iş kolunu sağlık teknolojisine odaklanma stratejisi gereği satmaya karar verdi. Bu karar, benim için yeni bir kapıyı araladı. O dönemde Philips’in ev aletlerinin CEO’su olan patronum, beni Versuni’nin bir parçası olmaya davet etti. Global bir Chief Commercial Officer (CCO) rolü teklif edildi ve bu, kariyerimde yepyeni bir sayfa açmamı sağladı. Yeni şirketimiz Versuni, Philips'ten ayrılarak bağımsız bir yapı haline geliyordu. Bu süreçte, global ekiplerin yeniden yapılandırılması, şirket süreçlerinin baştan sona kurgulanması ve işin yeni bir stratejiyle büyütülmesi gibi birçok görev beni bekliyordu. Artık büyük bir holdingin bir parçası değil, tamamen bağımsız bir şirketin üst düzey yöneticisiydim. Bu değişimle birlikte şunu fark ettim: Bağımsız bir şirketin parçası olmak, kurumsal bir holdingde çalışmaktan farklı bir yaklaşım gerektiriyor. Versuni, artık bir özel sermaye şirketi olan Hillhouse Capital’ın portföyündeydi. Bu, finansal disiplini çok daha sıkı bir şekilde uygulamayı, nakit akışını yönetmeyi ve daha hızlı karar almayı gerektiriyordu.


Versuni'deki en büyük başarılarınızdan biri nedir?

Versuni’ye geçtiğimizde, öncelikli hedefimiz büyümeyi hızlandırmaktı. Bağımsız bir şirket olarak hareket etmenin esnekliği ve dinamikliğiyle, üç yıl içinde şirketin büyüme oranını yüzde 50 artırmayı başardık. Bu, yalnızca gelir artışı anlamına gelmiyor; aynı zamanda operasyonel verimlilik ve yenilikçi ürün geliştirme süreçlerinde de önemli ilerlemeler kaydettik. Bir diğer büyük başarı, yapay zeka ve dijitalleşmeye olan yatırımımız. Örneğin, tüketici alışkanlıklarını anlamak ve ürünlerimizi bu ihtiyaçlara göre optimize etmek için veriye dayalı analizleri artırdık. Bu, hem tüketicilerimize daha iyi hizmet vermemizi hem de şirketimizi daha verimli bir yapıya dönüştürmemizi sağladı. Versuni’nin, tüketici deneyiminde çığır açan bir marka olarak büyümesini görmek, kariyerimin en tatmin edici yönlerinden biri.


Suudi yatırımcıyı yemekte ikna ettim


Arap dünyasında kadın yönetici olmak size farklı perspektifler kazandırdı mı? Mesela Suudi Arabistan gibi bir ülkeyle çalışmak nasıldı?

Sağlık alanındaki yeni rolümde henüz iki haftalıkken büyük bir proje görüşmesine dahil oldum. Dubai’de düzenlenen bir toplantıda, Suudi Arabistan’dan büyük bir yatırımcı grubu ile bir araya geldik. Yatırımcılar, yaklaşık 100 milyon Euro’luk bir sağlık yatırımı yapmak istiyorlardı ve çeşitli çözümleri değerlendirmek üzere bizimle görüşüyorlardı. Toplantıya Hollanda’dan gelen teknik ve ticari ekiplerimiz katıldı. Ancak anlatımlar o kadar karmaşık ve sofistike bir dille yapıldı ki yatırımcı grubunun başındaki kişi sorularına tatmin edici cevaplar alamadığını düşünüp masadan kalktı. ‘Benim burada vakit kaybedecek lüksüm yok’ diyerek toplantıyı terk etmeye karar verdi. O an inisiyatif almam gerektiğini hissettim. Ekibindeki kişilere gidip ‘Acaba beyefendi benimle bir akşam yemeği yer mi?’ diye sordum. Başta biraz şaşırdılar, çünkü böyle bir davet beklenmiyordu. Yatırımcı bu teklifi kabul etti. Akşam yemeğinde, onun vizyonunu ve ihtiyaçlarını anlamaya çalıştım. Onu dinledim, sorularına elimden geldiğince net yanıtlar verdim. Sohbetimiz beş saat sürdü. Yemekten sonra iletişimimiz güçlendi ve ertesi gün projeyi tekrar masaya yatırdık. Bu olay, empati ve zamanında alınan inisiyatifin bir projeyi nasıl kurtarabileceğinin güzel bir örneği oldu. İş dünyasında teknik bilgi kadar insan ilişkilerinin de kritik olduğunu bir kez daha fark ettim.


Özlem Fidancı ve ailesi

Eşim ev hayatımızı dengelememe yardımcı oldu


Yılın büyük kısmında seyahat halindesiniz. Çalışma hayatıyla ev hayatını dengelemek zor değil miydi?

Eşim Ayhan, kariyerimde her zaman en büyük destekçim oldu. İş dünyasında yoğun bir tempoya alışkın olduğum için, evde huzurlu bir denge kurmak bizim için önemliydi. Çocuk sahibi olduktan sonra, anne olmakla profesyonel yaşamı bir arada yürütmek elbette kolay değildi. Ancak eşim benim bu dengeyi kurmamda çok yardımcı oldu. Oğlum Mete’nin büyüme dönemlerinde, iş seyahatlerinden döndüğümde her şeyin yolunda olduğunu bilmek bana büyük bir huzur veriyordu. Aile içinde bir ekip gibi hareket ettik diyebilirim. Çocuğumuz da bizi hep gururlandırdı; meraklı, öğrenmeye açık bir birey olarak büyüdü.


Avrupa’da kadın yönetici daha az


Özlem Fidancı konuşma yaparken

Kadın bir lider olarak özel zorluklar yaşadınız mı?

Kendimi hiçbir zaman kadın olduğum için geri planda hissetmedim. Ancak iş dünyasında kadınların karşılaştığı zorlukları göz ardı etmek mümkün değil. Örneğin, Avrupalı kadın liderlerin yönetim pozisyonlarına yükselmede daha çok zorlandığını gözlemledim. Pozitif ayrımcılık uygulamalarına önceleri biraz mesafeliydim. Ancak zamanla, kadın kotasının bazı durumlarda ne kadar gerekli olduğunu anladım. Kadın liderlerin hem toplumda hem de iş dünyasında daha fazla temsil edilmesi için bazı sistematik değişiklikler şart.


Genç yönetici adaylarına vereceğiniz en önemli tavsiye nedir?

Yardım istemekten korkmayın. Bu, bir liderin en güçlü yanlarından biri olabilir. Hatalar yapmak da hayatın bir parçası; önemli olan, bu hatalardan ders çıkarıp kendinizi geliştirmek. Kadın liderlere ise şunu söylemek isterim: Kendinizi hiçbir zaman bir engel ya da sınır içinde hissetmeyin. Hayatta en büyük sınırlar, kendi zihinlerimizde oluşturduklarımızdır. Her gün kendinin daha iyi bir versiyonunu yaratabilirsin.

bottom of page