top of page

Yapay zekâ okuryazarlığı: Algoritmalar çağında özgürlüğün anahtarı

Updated: 3 days ago

Algoritmalar çağında mesele yalnızca teknolojiyi bilmek değil; yönlendirilirken özgür kalabilmek. Yapay zekâ okuryazarlığı, bireyin özne olma iddiasını koruması ve kolektif bir bilinç geliştirmesi için yeni bir yurttaşlık becerisi.
ree

ree

Yapay zekâ okuryazarlığı yalnızca teknik bir beceri değil, toplumsal yaşamın merkezine yerleşmiş bir özgürlük meselesi. Soru şu: Algoritmalar seçimlerimizi yönlendirebiliyor, gündemimizi şekillendirebiliyor, arzularımızı öngörebiliyorsa, mesele sadece “teknolojik araçları kullanmayı bilmektir” diyebilir miyiz? Zaman geçtikçe meselenin özünde bireyin kendi eylemlerinde özne olma iddiasını koruyabilmesi meselesi olduğu netleşiyor. Bir diğer deyişle yapay zekâ bizi bütünüyle bilinçsiz bir tüketiciye, pasif ve edilgen bir veri noktasına indirgerken, kendimizi koruyabilme yetkinliklerini edinmemiz ve özgürlüklerimiz adına kolektif bir bilinç geliştirebilmemiz giderek daha kritik bir hâl alıyor.


Özgür irade tartışması yüzyıllardır felsefenin kalbinde yer aldı. Bugün bu kadim tartışma, algoritmaların kuralları üzerinden yeniden canlanıyor. YouTube hangi videoyu izleyeceğimizi, TikTok hangi içeriği göreceğimizi, Amazon hangi ürünü satın alacağımızı “öngörebiliyorsa”, özgür irademiz nasıl tanımlanabilir? Kararlarımız gerçekten bize mi ait? Dahası, bu tarz öngörme ve yönlendirme çabaları kimi zaman zararsız denebilecek bireysel tercihlerimizi aşarak toplumsal bilince sızabiliyor, kamuoyunu etkileyebiliyor ve hatta seçim sonuçlarını belirleyebiliyor. Yani mesele bireyin özgürlüğüyle de sınırlı değil. Kolektif iradenin etrafı da dijital gölgelerle sarılmış durumda.


GÖZETİMİN KUSURSUZ BİR ARACI


Bilimkurgu eserlerde bu gerilim uzun zamandır işleniyordu. Matrix’teki gibi özgürlüğü merkeze alan senaryolar ve bu tarz senaryoların atıfta bulunduğu felsefi tartışmaların bazıları artık gündelik hayatlarımızın birer parçası. Facebook algoritmaları hangi haberi göreceğimizi belirliyor, platformlarda yürütülen seçim kampanyaları hangi mesajın kime ulaşacağını yapay zekâ ile planlıyor. Netflix önerileri yalnızca izleme alışkanlıklarımızı şekillendirmiyor, aynı zamanda popüler kültürün yönünü de çiziyor. Eğitim teknolojilerinden işe alım algoritmalarına kadar birçok alanda kararlarımızı makinelerin hesapları etkiliyor. Yurttaşlık artık sadece anayasal haklarla değil, dijital dünyadaki tutumlarımızla da sınanıyor. Ve bu sınama, siyasete bakışımızı, demokrasiye katılım biçimlerimizi, toplum için birbirimizle ilişki kurma yöntemlerimizi ve nihayetinde toplumsal yaşamımızın tümünü dönüştürüyor.


Bu çerçeve toplumların içerisinde geliştiği siyasal rejimlerdeki farklılıkları da pek takmıyor. Totaliter sistemlerde yapay zekâ, gözetimin kusursuz bir aracı. Seçimli otokrasilerde demokratik bir görüntü korunurken, merkezileşmiş devlet yapıları ve bu yapıların ellerindeki verinin büyüklüğü yapay zekânın mevcut eşitsizlikleri derinleştirmesine yol açabiliyor. Liberal demokrasilerde ise tehdit daha sinsi biçimde ortaya çıkıyor. Gözetim doğrudan değil, kişiselleştirme ve güvenlik söylemleri üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor. İnsanlar gönüllü olarak verilerini teslim ediyor, özgürlüklerini pek de farkında olmadan terk ediyor.


ELEŞTİREL AKIL İÇİN YENİ BİR DAYANIŞMA


Hal böyleyken yapay zekâ okuryazarlığı, yalnızca teknoloji odaklı bir yetkinlik değil, bir direnç kültürü, yeni bir yurttaşlık bilinci olarak düşünülmeli. Nasıl ki okuma-yazma bilmek bir dönem bireyi hem devlet karşısında hak sahibi yaptı hem de bireyin toplum içinde özne olabilmesinin önünü açtı, algoritmalar çağında da yapay zekâ okuryazarlığı benzer bir işlev görecek. Bu kez mesele, yalnızca bilgiye erişim değil; bilginin nasıl üretildiğini, hangi önyargılarla şekillendiğini ve hangi güç ilişkilerine hizmet ettiğini kavrayabilmek.


Bu bağlamda eğitim sistemleri, medya kuruluşları ve sivil toplum için de kritik bir görev ortaya çıkıyor: bireylere sadece “yapay zekâ nasıl çalışır” sorusunun yanıtını değil, aynı zamanda “yapay zekâ bize nasıl davranıyor, hangi çıkarların gölgesinde işliyor, hangi değerleri görünmez kılıyor” sorularının yanıtlarını da öğretebilmek. Bu sorular etrafında gelişen bir okuryazarlık, algoritmaların şeffaflığını talep eden, hesap sorabilen ve gerektiğinde sınır çizebilen bir toplumsal irade inşa edebilir.


Asıl güç, yapay zekâya karşı değil, yapay zekâ ile birlikte ama ona teslim olmadan yaşayabilme kapasitesinde saklı gibi görünüyor. Yani mesele, makinelerle rekabet etmek değil; algoritmaların özgürlük alanımıza müdahale eden yönlendirmelerine rağmen eleştirel aklı diri tutabilmek, etik değerlerden kopmamak ve kolektif dayanışmayı sürdürebilmek.


Sonuçta özgürlüğümüzün geleceği, algoritmalara meydan okumaktan çok, onların gölgesinde bile özne olabilmeyi başarabilen bilinçli topluluklar yaratmaya bağlı. Yapay zekâ okuryazarlığı bu yüzden sadece bireysel bir savunma mekanizması değil, aynı zamanda yeni bir çağın altyapısı niteliğinde.




bottom of page