‘İster en şatafatlısından 'expat' olun, ister 'gastarbeiter', her göçer kendini en iyi beyaz peynirin hasretini çekerken ya da memleketin sulu can eriğini ararken köhne bir mahallede, kargacık burgacık bir göçmen bakkalının dar rafları arasında bulur. Göz göze geldiğinizde göçün insanı eşitlediğini hissedersiniz.’
Kaleminin meftunu olduğum İngiltere Oxford’da yaşayan sevgili Alim Erginoğlu bu sayıda okuyabileceğiniz şahane yazısında bu cümlelere yer vermiş. Kimi bir anlık kimi ise göğsümüzü ebedi ikametgahı eylemiş yürek burkulmalarını ne de ustaca ifade etmiş.
Kanada’da yaşayan gazeteci meslektaşım sevgili İrep Çakır ile yaptığımız söyleşide ise İrep’in şu sözleri -deyim yerindeyse- gönül telimi titretti: “…Göçmenlik derseniz; hepimiz kendi yaşamlarımızın sığınmacısıyız bence. Bir huzur, bir mutluluk peşinde göçüyoruz kendi ruhumuzda, duygularımızla… Kendimi istediğim gibi ve istediğim kadar tanımlayabilme özgürlüğüne sahip olduğum yerde yaşıyorum şu anda. Ama göçüm bitmedi… Gazeteciliğim de…’
Dünyanın bambaşka köşelerini evi belleyenimiz, nerenin evi olduğunu bilmeyenimiz, gerçek yuvanın ‘memleket’ olduğuna inanıp bir gün dönmeyi bekleyenimiz… Göçmenlikte bile ayrışmak isteyene ziyadesiyle imkan sunan zihinlerimiz, ortak değerlerde buluşma ve ortaklaşmayı göz ardı etmekte pek mahir. Oysa kolektif gücün tadına bir kez bakanlar kişisel yolculuklarındaki değişimin nasıl bir kelebek etkisi yarattığını çok iyi bilirler.
Turkish Global Society, bir arada olmanın hazzına varan herkesi ‘tanış olma’ ve ortak değerler üretme arzusuyla buluşturmaya devam ediyor. Üçüncü sayımızda da önceki sayılarımızdaki gibi hikayesini bizimle paylaşma teveccühü gösteren birbirinden kıymetli isimler var. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyor, sizleri de bu müstesna platformun bir parçası olmaya ve birlikte güçlü köprüler inşa etmeye davet ediyoruz.