top of page

Değişim sadece liderlerle olmuyor

Writer's picture: editoreditor
Sürdürülebilirlik konusunda 30 yılı aşkın tecrübesiyle Ergem Şenyuva Tohumcu, bireylerin gücünden kurumsal stratejilere uzanan geniş bir etki alanı yaratıyor. Tohumcu’ya göre yaptığımız her harcama ile nasıl bir dünya yaratmak istediğimizin kararını veriyoruz.
Ergem Şenyuva Tohumcu

Sürdürülebilirlik ifadesi 2010’larla beraber neredeyse gündelik dilimize yerleşmişken bu ifadenin arkasındaki amacı ve felsefeyi gerçekten algılayabiliyor muyuz, henüz yanıtı bulunamamış bir soru. Ancak sürdürülebilirlik, bu konuya gönül vermiş profesyoneller ve gönüllüler sayesinde bugün şirketlerin, hükümetlerin ve birçoğumuzun kişisel gündeminde bir mesele.


Ergem Şenyuva Tohumcu, o isimlerden biri. 90’lı yıllarda eğitim hayatını çevre bilimlerinden geçirerek kariyerine başladığında, edindiği tecrübelerini kısa sürede şirketler düzeyinde sürdürülebilirlik çalışmalarına adapte etmiş, bu anlamda büyük sosyal etkiler yaratmış bir isim. Fakat Tohumcu, konunun sadece çevreden geçmediğini, insana dair her şeyin sürdürülebilirliğin konusu olduğunu hatırlatıyor.


30 yılı geride bıraktığı yurtdışı yolculuğunda Ergem Şenyuva Tohumcu, uluslararası birçok şirketin sürdürülebilirlik politikalarına yön vermiş, Türkiye’nin ilk ekolojik bilinç web sitelerinden olan ‘Yeşilist’i kurmuş, özellikle Kahramanmaraş depreminde yurtdışında yaşayan Türklerin yardımlarını bölgeye güvenle ulaştıran ve bugün hala bölgedeki yaraların sarılması için özveriyle çalışan Turkey Mozaik Foundation’ın kurucularından biri olmuş.


Yurtdışı yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi bu yolculuğa çıkaran motivasyon neydi? Bugün neler yapıyorsunuz?


İstanbul'da doğup büyüdüm. 1995‘te üniversiteye, Washington, DC'ye giderek başladı yurtdışı serüvenim. Uluslararası ilişkiler okurken çevre de okumak istiyordum. Ama o yıllarda üniversitemde bu ikisini beraber okumak mümkün değildi. Fakat bu konuda son derece istekli olduğumu gören dekanlık, özel bir program hazırlamama ikna oldu ve böylece uluslararası ilişkiler ve çevre üzerine okudum. Üniversiteyi takiben de kariyerime finans dünyasında, Merill Lynch’te başladım ve daha sonra Dünya Bankası hazine bölümünde devam ettim. 2006 yılında eşimle Türkiye'ye döndük ve bu kariyerimde bir dönüm noktası oldu. Türkiye’de yabancı bir yatırımcı grubuyla yenilenebilir enerji projeleri geliştirmek ve bilhassa güneş enerjisine yatırım yapmak için kolları sıvadım. 2010’da iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Al Gore’un Climate Reality Project derneğinden aldığım bir çağrıyla Al Gore’dan iklim değişikliği konusunda bilinçlendirme ve etki yaratmak için eğitim aldım. Aklımda çözülmesi gereken şu soru vardı: İklim değişikliğiyle mücadelede iş dünyası nasıl çözümün bir parçası olur ve nasıl iş fırsatları yaratılabilir? Amerikalı bir arkadaşımla, biz bu pazarın oluşmasına tüketicinin de gücünü kullanarak nasıl katkıda bulunuruz, diye düşünürken ‘Yeşilist’ fikri doğdu. Yeşilist.com web sitesi, sağlıklı, organik, sürdürülebilir ürün arayan tüketiciyle bu ürünleri üreten ve satan kurumları bir araya getirme hedefiyle başladı. Çok kısa sırada güvenilir bir kaynağa dönüşen Yeşilist’te, ana akım medyada uzun süre yer verilmeyen, iklim değişikliği, sürdürülebilir gıda, moda, yenilenebilir enerji gibi konularda tüketiciyi bilinçlendiren iyi araştırılmış ve güvenilir içerik üretmeye başladık. Yeşilist, 10 senede sürdürülebilirliğin her alanına değen binlerce yazı yayınladığımız, şirketlerin sürdürülebilir ürün ve hizmetlerine yer verdiğimiz, yılda 1,5 milyonun üzerinde son kullanıcıya ulaştığımız bir mecra oldu.


Sonra yeniden yurtdışı dönemi başladı…


Evet, 2012’de eşimin işi dolayısıyla Londra’ya taşındık. Şirketlerle yaptığım projelerde, sürdürülebilirliğin bir sosyal sorumluluk olmaktan çıkıp bir iş stratejisi olması ve yeni iş modelleri yaratmadaki potansiyeline odaklandım. 2015’ten beri sürdürülebilir tedarik zincirleri ve alternatif iş modelleri konularında yeni yaklaşımlar üzerine çalışırken, Fordham Üniversitesi’nde sürdürülebilirlik stratejisi ve pazarlama üzerine ders vermeye başladım. Bugün ise FutureWise Partners adı altında finans kurumlarına ve özel şirketlere sürdürülebilirlik, iklim riski, yeşil finansman, ve ESG üzerine yaptığımız stratejik danışmanlıkla devam ediyorum.


Turkey Mozaik Foundation kurucuları

5 milyon pound kaynak yarattık

 

Türkiye Mozaik Foundation’in kurucuları arasındasınız. Oraya nasıl katkıda bulunuyorsunuz?

2017 yılında, yurtdışında hayatını sürdüren ve ülkemizde fark yaratan sivil toplum kuruluşlarına nasıl yardım ederiz sorusuyla 8 gönüllü arkadaş olarak yola çıktık. Yurtdışında yaşadığımız için hangi kurumların güvenilir olduğunu, hangi kurumların şeffaf mekanizmalarla desteklendiğini bilmemiz mümkün değildi. Ülkemizde alanında fark yaratan, küçük ölçekli çok sayıda sivil toplum kuruluşu var. Türkiye Mozaik Foundation’i bu kurumlara destek olmak, onların büyümesi ve sosyal etkilerini arttırmalarına şeffaf mekanizmalarla, sahada yaptıklarını takip ederek, destek olmak için kurduk. Çalışma alanlarımız cinsiyet eşitliği, çocuklar, eğitim, çevre, kültür sanat ve deprem, yangın gibi afetler sonrasındaki destekler. Mozaik’te mütevelliler olarak hepimiz gönüllüyüz. Bu kurumun gelişmesi, desteklenmesi için canla başla çalışıyoruz. Bizim amacımız Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının yaptığı anlamlı ve güzel işleri duyurmak, onlara destek olmak için kaynak yaratmak. İnsana dokunan, kalbimize iyi gelen öyle çok hikaye var ki. Uzaktan da olsa dokunduğumuz hayatların hikayeleri bizleri çok etkiliyor. Özellikle depremden sonra dayanışma adresi haline geldik. Kurulduğumuzdan bu yana 5 milyon pound’un üzerinde kaynak yarattık ve bunu Türkiye’de fark yaratan kurumlara hibe olarak dağıttık. Türkiye Mozaik’te desteklediğimiz projelerin yarınlara daha yaşanılacak bir dünya bırakmak için fark yarattığına inanıyorum.


Kişisel çaba çok önemli


Sürdürülebilirlik konusunda kişisel olarak bizim bilinçlenip kendi kişisel çabamızı sürdürmemiz mi aslında bir şeyleri değiştirecek olan güç? Yoksa daha genelden özele doğru bir piramit mi var?


Kişisel çabanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun günlük alışkanlıklardan tutun da işyerinde çalıştığımız projelere kadar etkisi var. Çok sevdiğim bir söylem var: Her harcamamizla aslında nasıl bir dünya yaratmak istiyoruz, nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz, bunun da kararını veriyoruz. Her birimizin, birey olarak bir sesi var ve bunu gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için kullanabileceğimize inanıyorum. 15 yıldır içinde bulundukları dünyaya birşeyler katmak isteyen bireylerle farklı kapasitelerde çalışıyorum. Değişim illa ki kanun yapıcılarla veya şirket liderleriyle olmuyor. Bugüne kadar çok sayıda şirket çalışanının iş tanımında olmasa da çalıştığı kurumdakileri ve çevresini nasıl değiştirebileceğine çok kere şahit oldum. Bir şeyleri değiştirmek isteyen herkesin kişisel gücü olduğuna inanıyorum ve bunun işbirlikleriyle, kurulan ağlarla olacağına inanıyorum. Biz bunu Türkiye Mozaik Foundation'da da görüyoruz. Örneğin bizim yola çıkış hikayemizde bir tekstil işçisinin, işyerinde kullanılan bir kimyasal yüzünden akciğer kapasitesinin büyük bir kısmını kaybetmesinin arkasında adil ve temiz tekstil için kurduğu bir sivil toplum kuruluşu ve hatta bu hastalığı devlet seviyesinde meslek hastalığı olarak kabul ettirmesi var. Depremde Mozaik olarak 4 milyon pound’un üzerinde bağış topladık. Burada bireylerin harekete geçmesinin, küçük büyük demeden destek olmasının çok önemli bir gücü var. Depremde dükkanlara, berberlere konulan bir QR kodla, kişilerin birbirini davet etmesiyle, anlatmasıyla, çare bulmak için paylaşmasıyla bu yardımları topladık.


Mozaik ile tekrar ülkemle bağ kurdum


Aslında yurt dışı deneyiminiz biraz kesintilerle devam etmiş. Bu durum, yurt dışıyla yurt dışında yaşamakla kurduğunuz ilişkiyi, aidiyet duygunuzu nasıl etkiledi?

Üniversitenin ilk yıllarında, her yurtdışına giden öğrenci gibi ben de evimi, şehrimi, ülkemi çok özlüyordum. Pek tabii, zamanla insan bu duyguyla yaşamayı ve gittiği yeri yuvası yapmayı öğreniyor. Amerika’dan Türkiye’ye döndüğümde, bu ilişkiyi tekrar tanımlamam gerekti. Aradan 12 yıl geçmişti ve bazı şeylerin benim için değiştiğini fark ettim. Her şeyden önce bir ülkeyi yetişkin olarak yaşamak, sokaktaki, iş hayatındaki hayata alışmak vakit aldı. Kendi ülkemde lisanı konuşuyordum ama bir anda kültürü konuşamadığımı fark ettim. Tekrardan uyumlanmak, alışmak, Türkiye’de kendi işimi kurmak ve iklim değişikliği gibi o yıllarda çok da konuşulmayan bir alanda çalışmak bana çok şey öğretti. 2012’de Londra’ya taşındığımızda, yurtdışında yaşama fikri bana artık çok aşinaydı. Turkey Mozaik Foundation’la tekrardan ülkemle başka bir bağ kurdum. Bizimkisi çok ayrı bir duygu. Ülkemizi çok seviyoruz ama biz burada yaşıyoruz. Yaşadığımız yerden oraya bir şey yapmak istiyoruz. Son yıllarda küresel olayların etkisiyle de karamsar olmak çok kolay olsa da Mozaik’le beraber biz iyimser olabildik. Ülkemizde müthiş canlı, devamlı evrilen, hatta dünyaya örnek ve öncü olan bir sivil toplum var. Pek çoğumuz Türkiye’nin dört bir yanındaki daha az tanınan bu kahramanları bilmiyoruz bile. Mozaik sayesinde biz ve tüm destekçilerimiz uzaktan da olsa bu dünyayı tanıyabildik, seslerini duyduk, parçaları olabildik ve onlardan çok şey öğrendik.

bottom of page