Bozcaada Caz Festivali organizatörlerinden Çağıl Özdemir Berlin’de yaşayan bir kadın girişimci olarak özellikle kız çocuklarının müzik dünyasına katılımını artırmak üzere pek çok adım atıyor. Özdemir Berlin’in kendisini güvende hissettirdiğini söylüyor.
Türkiye kültür sanat dünyasında son dönemin en önemli etkinliklerinden birine dönüşen Bozcaada Caz Festivali, 10’uncu yılına doğru emin adımlarla yaklaşıyor. Türkiye’de alışık olduğumuz müzik festivallerinden farklı olarak farklı sanat dalları, tartışma masaları ve atölyelerle zenginleşen festival, Bozcaada’nın kültürel varlığına da yeni bir boyut katıyor. Her Eylül ayında ada rüzgârı, artık caz festivalinin heyecanını da taşıyor.
Festivalin organizatörlerinden Çağıl Özdemir, aynı zamanda bir kadın girişimci ve özellikle kız çocuklarının müzik dünyasına katılımıyla ilgili önemli girişimlerde de imzası var. İstanbul’da aldığı medya eğitiminin ardından yolu Erasmus stajı için Berlin’e düştüğünde şehrin kültürel zenginliğinden etkilendiğini anlatan Çağıl, aslında yaşamayı seçtiğimiz şehirlerin olmak istediğimiz kişiler üzerinde nasıl etkili olduğunun canlı örneklerinden biri.
Türkiye’de ne okudun, nerelerde çalıştın ve Berlin yolculuğun nasıl başladı?
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Medya ve İletişim ve Siyaset Bilimi çift anadalı yaptım. Henüz çiçeği burnunda bir öğrenciyken Dolapdere’de Mehmet Ali Birand’ın ofisinde deşifre yaparak iş hayatına başladım. Sonraki yıllardaki merakım daha çok sinema ve reklamcılık tarafında deneyim kazanmaya dönüştü. En severek yaptığım işler ise 2008-2009 yıllarında başladığım sektördeki pek çok gelişime ve yeniliğe alan açmış olan Pozitif’te gerçekleşti. Akbank Caz Festivali’nde ve Babylon’da sanatçı rehberliği ile başladığım yolculuğum, prodüksiyon ve sanatçı ağırlama departmanlarında, ardından kişisel merakım ve öğrenimlerim sebebiyle de fotoğraf ve video ekibinin içinde devam etti. 2013’te Erasmus stajı için gittiğim Berlin’de bir fotoğraf pazar yeri olan EyeEm’de içerik ve topluluk departmanı altında videographer ve fotoğraf editörü olarak çalıştım.
Girişimcilik dünyasında kendini nasıl buldun?
EyeEm bana kendi işimi kurma cesareti verdi. Berlin’in start up dünyasının üretken ve popüler olduğu bir dönemde küçük ama farklı ülkelerden gelen çok çeşitli karakterlerle oldukça çevik bir yapının nasıl çalıştığını deneyimleme fırsatı edindim. Stajım bitince İstanbul’a döndüm. Bir yandan okulu bitirirken diğer yandan Doğu Avrupa’nın en aktif sanatçı angajmanı yapan ajanslarından biri olan Charmenko’da çalışmaya başladım. Buradaki sürecim beni nelerden heyecan duyduğum konusuyla ilgili olarak da yönlendirmeye başladı. Bireysel üretim yerine ekip ruhunun ve birlikte üretim kültürünün olduğu işler yapmaya karar vermiştim. Sonrasında Bozcaada Caz Festivali’nin tüm görsel dünyasını birlikte oluşturduğumuz sevgili Monroe Creative ekibiyle yollarım kesişti. Monroe’nun kurucu ortaklarından Hatice ile 2015’te 20’den fazla ülkede gösterimi olan Art by Chance festivalini hayata geçirdik. Aynı yılın devamında ise partnerim Murat ile Berlin’e taşındım.
Türkiye’de kültür sanat dünyası için çok ikonik bir yer edinmeye başlayan Bozcaada Caz Festivali’nin kurucularındansın. Bozcaada Caz nasıl doğdu?
Bozcaada Caz Festivali arkadaşımız Gizem’in Bozcaada’ya 2016’da taşınması ile tetiklendi. Murat’la beraber Gizem’in o sıralarda işletmecilerinden biri olduğu Pavli’den yaptığı Instagram paylaşımlarını izliyorduk. Orman içerisinde, inanılmaz güzellikte bir taş binadan ve harika günbatımları olan bir terastan paylaştıklarını gördükçe mekâna daha da çekildik. Hızlı bir kararla 2017 Mart’ında Bozcaada’yı ziyaret ettik ve henüz büyük şehirlerin dışına çıkmamış caz müziğini odağına alan bir festival yapmaya karar verdik. Temmuz ayında festivalin ilk edisyonunu gerçekleştirdik. Festival, şirketimiz 3dots ve sevgili ortağımız Doğukan’ın şirketi Allaturca ile yoluna devam ediyor. Festivalin kendine ait bir etki alanı yaratmaya başlaması bize devam etme motivasyonu ve cesareti de veriyor.
Beni besleyen her şey bu şehirden çıkıyor
Neden Berlin? Berlin ile ilişkini nasıl tarif edersin?
“Neden Berlin?” sorusunun kendimce yanıtları daha öncesinden başlıyor aslında. 2011 yılında bu sefer Erasmus öğrenimi için gittiğim Helsinki’de beni kültürel ve sosyal açıdan besleyen her şeyin Berlin’den çıktığını keşfetmeye başladım; dinlediğim müziği üreten birinden, filmlerini keşfettiğim için çok mutlu olduğum yönetmenlere kadar. O sıralar atıldı tohumu, sonra partnerimin de denemek için çok motive olduğunu öğrenince direksiyonu oraya kırdık. Bu Berlin’in kültür ve sanat yaşantısının çok renkli ve zengin olmasından kaynaklanıyordu. Berlin benim evim oldu; içinde kendimi hep güvenden hissettiğim, çoğu zaman yürüyerek veya bisikletle çok para harcamadan da belli bir hayat kalitesinde yaşayabildiğim, yazın uzun gölgelerimize bakıp akşam saat 22.00’dan sonra da gün batımını izleyip halen çok heyecanlanabildiğim bir yer. Özellikle kedimizi taşıdıktan sonra ve 2019’da ağabeyimin de Berlin’e taşınmasıyla deneyimimi çok farklılaştıran bir yer. 2015’te kurduğumuz ve ağırlıklı olarak Berlin-İstanbul arasındaki kültürel alışverişe kafa yorduğumuz şirketimiz 3dots hayat buldu. Yıllar içerisinde pek çok farklı şirket kurup öğrendiklerimizle bu alanın ihtiyaçlarını da daha iyi anlamaya başladık. Plak şirketi, sanatçı angajmanı yaptığımız bir ajans, festivaller vs. gibi farklı iş modelleri olan şirketlerle beraber, son birkaç yıldır da bu alandaki girişimciliğin ve yenilikçi kaynak modellerinin gelişimi için programlar tasarlıyoruz.
Kız çocukları için caz kampı
Kadınlar ve kız çocukları için de dahil olduğunuz girişimler ve projeler var. Biraz bunlardan da söz edebilir misin?
Festivalin savunuculuğunu yaptığı alanlardan bir de toplumsal cinsiyet eşitliği. Bu konuyla ilgili pek çok adım attık. Önce programa etkinlikler ekledik, Keychange gibi müzik alanında bu konuyla ilgili somut adımlar atmak konusunda aksiyona geçiren oluşumlara yaptığımız kürasyonlarda kadın-erkek dağılımına ciddi bir şekilde özen göstereceğimiz için taahhütler verdik. Üyesi olduğumuz Avrupa Caz Ağı’nda (Europe Jazz Network) toplumsal cinsiyet eşitliği çalışma grubuna dahil olduk ve neler yapabileceğimizi istişare ettik. Bu çalışmalar neticesinde Kızlar için Caz Kampı projesini hayata geçirdik. Son iki senedir özellikle caz ve emprovize müzik türlerinde kadın enstrümentalist olmaması sorununa dikkat çeken ve çözüm önerisiyle aksiyona geçerek 10-15 yaş arasındaki kız çocuklarına özel olarak geliştirilmiş programla her geçen gün daha fazla çocuğu bu alanda profesyonelleşmesi için cesaretlendiriyoruz. Jazz Danmark ortaklığında başladığımız bu projenin tüm Türkiye’ye yayılmasını ve her geçen gün daha fazla kız çocuğunun korkmadan bu alanda kariyer planları yapmasının önünü açabilmesini istiyoruz.