top of page

Bedenin Hikâyesi: Dans, Hareket ve Terapinin Keşfi

Psikoloji öğreniminden sonra Almanya’da dans ve hareket terapisi yüksek lisansı yapan Işıl Tuncay, Hong Kong’da çalışmalarını sürdürüyor. Kültürler arası beden algısına ve hareketin duygularla ilişkisine odaklanan Tuncay, bireylerin bedenleriyle bağlantı kurmasını sağlıyor.

Işıl Tuncay yaklaşık üç yıldır Hong Kong'da yaşayan dans ve hareket terapisti. Beden odaklı terapilerin tarihçesi ve uygulanması ile ilgili eğitimler düzenliyor ve bunun şirketlerde geliştirilmesi üzerine araştırmalar yapıyor. Temelleri 1940'larda atılan 'Dans ve Hareket Terapisi' ile kişilerin bedenleri ve zihinleri arasındaki bağlantıya vurgu yapan Tuncay, bedeni algılayışımızın kültürden kültüre farklılık gösterdiğine dikkat çekiyor. "Beden, aynı zamanda beden-mekan ilişkisini de içeriyor. Yukarıda, aşağıda, yakında, uzakta gibi kavramların belirlenmesinde kültürün etkisi çok büyük. Bir kültürde kabul edilen kalıplar neler ise tüm bunlar da o kalıplara göre şekilleniyor" diyen Tuncay'ın geçtiğimiz aylarda yayımlanan Beden ve Sanat Odaklı Terapi Yöntemleri adlı bir kitabı da bulunuyor. Kitabında dans ve hareket terapisinin temellerini, beden ve sanat odaklı terapilerin iyileştirici gücünü anlatan Işıl Tuncay ile keyifli bir söyleşi yaptık.


Işıl Tuncay’ı bilmeyenler için kendinizi nasıl anlatırsınız?

Hikayem Ankara’da başladı. Ailenin ikinci ve en küçük kızı olarak dünyaya geldim. Annem de babam da Merkez Bankası'nda çalışıyordu. Küçük yaşlardan itibaren dans etmek ve kitaplara gömülmek büyük bir tutkuydu benim için. Üniversiteyi İstanbul'da kazanınca ailemle birlikte İstanbul'a taşındık.


İstanbul'a taşındıktan sonra neler yaptınız?

Önce Bilgi Üniversitesi'nde Psikoloji ve Medya İletişim Sistemleri üzerine çift ana dal yaptım. Ardından insan kaynakları alanında çalıştıktan sonra Almanya Heidelberg’te 'Dans ve Hareket Terapisi' yüksek lisansımı tamamladım. Sonrasında da Hong Kong Üniversitesi'nde Mindfulness Temelli Bilişsel Psikoterapi üzerine altı aylık bir sertifika programını tamamladım. Şu anda da doktora sürecindeyim. Beden odaklı terapilerin şirketlerde çalışanlarla uygulanması, bu sayede iletişimin geliştirilmesi ve çalışanların iyi oluşunun artırılması üzerine çalışıyorum. Bir yandan da eğitimler düzenliyorum ve seanslar yapıyorum.


Hong Kong'a göç etme fikri nasıl ortaya çıktı?

Yaklaşık üç senedir Hong Kong’da yaşıyorum. Uzakdoğu’da bir yerde yaşamak uzun zamandır hayalimdi aslında. Göç etme fikri aklımıza düştüğünde eşimle neresi ikimiz için de en uygun olur diye düşünmeye başladık ve Hong Kong ya da Singapur'da karar kıldık. Ardından Hong Kong oldu.


Hong Kong çok farklı ve uzak bir kültür. Göç ettiğiniz ilk dönemlerde neler zorladı sizi?

İlk taşındığımda kültür farkı beni çok zorladı. Özellikle yemekler çok farklı. İnsanların tavırları da öyleydi. Size kaba gelen bir şey onlara normal geliyor. Çok kalabalık olması, nemli ve sıcak havasından ötürü başlarda çok zorlandım. Ama sonra bir şekilde kendi yolunuzu buluyorsunuz ve uyum sağlıyorsunuz.


DANS KENDİMİ İFADE ETME BİÇİMİM


Sizin de profesyonel olarak uğraştığınız 'Dans ve Hareket Terapisi' nedir?

Dans ve Hareket Terapisi adı sebebiyle yanlış anlaşılıyor. O yüzden Beden/Hareket Odaklı Sanat Terapisi demek daha doğru aslında. 1940'larda Avrupa ve Amerika'da temelleri atılan bir terapi yöntemi. Beden-zihin arasındaki bağlantıya ve duyguların, düşüncelerin bedenlenmesine odaklanıyor. 


Dans ve Hareket Terapisi sizin hayatınıza nasıl girdi?

Dans hayatımın her zaman önemli bir parçası oldu. Zor zamanlarımda kendimi ifade etmek, üzüntülü durumlarla başa çıkmak için benim için çok önemli bir araçtı. Bir diğer tutkum da psikolojiydi, küçüklüğümden beri insanları gözlemlemeyi dinlemeyi seven biri olmuşumdur. Bu ilgi duyduğum alanları birleştiren bir alan olduğunu öğrendiğimde çok sevindim ve bu alana derinlemesine dalmak istedim. Bunun için 2019'da dans ve hareket terapisi üzerine bir programa katıldım ve devamını getirdim. 


Bu terapi şeklinde insanlar size daha çok hangi sorunlarla başvuruyor? Dans ve hareket terapisi bu sorunların çözümlemesine neler getiriyor?

İnsanlar daha çok depresyon, anksiyete, ilişki problemleri gibi sorunlarla başvuruyorlar. Dans ve hareket terapisinin en büyük katkısı odağı bedene getirmek. Bedenlerimiz sözel öncesi dönemlerimizden, yani bebekliğimizden birçok yaşantı taşıyor. Ayrıca bilinçdışıyla çalışmada da bize önemli veriler sağlıyor. Dolayısıyla bedenle bağlantı kurmak terapi sürecini çok hızlandırıyor. Çünkü beden dediğimiz aslında aynı zamanda benlik hissimiz. Bedenlerimiz aracılığıyla yaşantılıyor, iletişim kuruyoruz. Bu sayede duygularımızı, benliğimizi daha iyi tanıyabiliyor ve yönetebiliyoruz.


Danışanlarınızı en çok kimler oluşturuyor? Bu anlamda önyargılar oluyor mu?

Danışanlarım daha çok kadınlardan oluşuyor. Sanıyorum Dans ve Hareket Terapisi adından ötürü bir önyargı var. O yüzden danışanlarımla ön görüşmede mutlaka onları bu süreçte neyin beklediğine dair konuşuyoruz. Çocukluğumuzdan itibaren beden üzerinden o kadar çok baskı yaşantılıyoruz ki... Öyle oturma, böyle gülme, kızgınsan kaşını çatma, yüzünü asma gibi... Aile, akran, devlet baskısı... Dolayısıyla kişiler bedenlerinden kopuk ya da hareket alanı kısıtlanmış hissediyor. Bu da haliyle psikolojimizi etkiliyor. Bilimsel verilerle etkililiği kanıtlanan bir terapi yöntemi olmasına rağmen hala çok önyargı var. Türkçe'de ne yazık ki çok az kaynak bulunuyor, ben de bu yüzden iki senelik araştırmalarıma dayanan 'Beden ve Sanat Odaklı Terapi Yöntemleri' adlı bir kitap yazdım ve geçtiğimiz aylarda yayınlandı. Kitabımda dans ve hareket terapisinin temellerinden nörobilim ve psikolojik yaklaşımlara geniş bir kapsam sunuyorum. Beden ve sanat odaklı terapilerin iyileştirici gücünü keşfetmek isteyen herkese kitabıma mutlaka göz atmalarını öneriyorum.


Herkesin kişisel hareket repertuvarı farklı


Peki bu terapi yöntemi kültürlere göre farklılık gösteriyor mu?

Bedeni algılayışımız, yaşama şeklimiz tabii kültürden kültüre farklılık gösteriyor. Beden dediğimiz aynı zamanda beden-mekan ilişkisini de içeriyor. Örneğin mekanı nasıl kullanıyorsunuz, kişisel alanınızdan başlayarak, kişiler arası alanı nasıl kullanmayı tercih ediyorsunuz gibi... Yukarıda, aşağıda, yakında, uzakta gibi kavramların belirlenmesinde kültürün etkisi çok büyük. Bir kültürde kabul edilen kalıplar neler ise tüm bunlar da o kalıplara göre şekilleniyor. Aynı zamanda kişilerin bedenlerini ne kadar tanıdığı, bedenleriyle bağlantı halinde olmaları, beden bir meta olarak mı yoksa deneyimleyen, etkileşim halinde olan bir özne olarak mı gördükleri bizim için çok önemli. Dolayısıyla tüm bunların evrensel, kültürel ve bireysel boyutları oluyor. 


Beden hareketlerimiz ruh halimizi nasıl anlatır? Bu hareketleri neye göre gözlemlersiniz? 

Öncelikle son zamanlarda yapılan çalışmalarla birlikte beden dili, duygu ve düşünce ilişkisinde belirli kalıpların olmadığını görüyoruz. Elbette genel geçer özellikler var. Örneğin depresyonda olan bir kişinin ağır ve yavaş hareket etmesi, alanı kısıtlı kullanması beklenir. Fakat bu demek değildir ki bunu yapan herkes depresiftir ya da depresyonda olan kişiler illaki yalnızca bu hareket kalıplarını kullanır. Burada bağlam ve süreklilik çok önemli. Herkesin kişisel hareket repertuvarı farklı. Hemen bir yargıya varmadan kişiyi bir süre gözlemlemek önem taşıyor haliyle. Ardından bununla ilgili kişide farkındalık yaratmak önemli. Bu hareket kalıpları size nasıl hissettiriyor, neye hizmet ediyor, bunu daha farklı deneyimlersiniz gibi... Mutluluğu nasıl bedenleriz, yani mutlu olduğumuzda beden nasıl bir şekil alır? Özgüvenli biri dediğinizde bu kişinin beden duruşu nasıldır, gösterebilir misiniz? Tüm bunlar üzerinde çalışıp insanları gözlemleyip öyle yola çıkıyoruz.


Eşim sanat eserlerine bakarken bedeninde oluşan hisleri fark ediyor


Eşiniz de bir sanat profesörü. Eşinizin sanatla uğraşması ve sizin yaptığınız işin de sanatla bağlantılı olması birbirinizi nasıl besliyor? 

Eşimle Almanya Heidelberg’de tanıştık ve gerçekten de birbirimizden çok besleniyoruz. Eşim, bedenle bağ kurmak üzerine yaptığım uygulamalardan etkilenerek kendi derslerinde uygulamaya başladı. Bu çalışmalar yaratıcılığı da artırıyor. Çünkü özgün benliğinizle bağlantı kurmaya ve bilinç dışını ortaya çıkarmaya başlıyorsunuz. Birlikte sergilere gitmeyi çok seviyoruz ve eşimin dediğine göre, öncesinde bu eserlere daha çok tarihi açıdan bakarken artık bedeninde oluşturduğu hisleri de fark ediyor. Bende olan etkisiyse sanat ve psikolojideki gelişimlerin paralelliklerini daha derinden anlamama yardım etti. Onun uzmanlık alanı daha çok 'Uzakdoğu Sanat Tarihi' olduğu için, Budizm, Hinduizm gibi pratikler hakkında çok daha fazla bilgi edindim ve bunları mesleki pratiklerime uyarlamaya başladım.

bottom of page